31 Ağustos 2011 Çarşamba

"Anadolu Manzaraları"

Prof.Dr. Hikmet Birand tarafından kaleme alınıp ilk defa 1957 yılında yayımlanmış "Anadolu Manzaraları", ülkemiz doğasına ve doğa korumaya ilgi duyan herkesin okudukça "keşke birkaç cilt yazılsaymış" diyebileceği bir eser...bu boyutları küçük ama anlamı büyük yayını birkaç kez okuyabilir, hatta zaman zaman bazı bölümlerini okumak için elinizin tekrardan kitap raflarınıza uzandığına şahit olabilirsiniz...

Bartın/Küre Dağları Milli Parkı-2011


Cebinizde küçük bir not defteri ve kalemle ve imkan varsa bir de fotoğraf makinanızla dolaşabiliyorsanız önümüzdeki günlerde "Anadolu Manzaraları"nın devam bölümlerini yazma şansına ilk adımı atmışsınız demektir...birçok konuda olduğu gibi doğa korumada da gözlem yapmak ve yapılan gözlemleri doğru ve net bir şekilde belgelemek önemli...keyif alıyorsanız ve beceriniz varsa gözlemlediğiniz türlerin resimlerini de çizmeye başlayabilirsiniz...


Adana-2011

Adana-2011

Doğa gözleminde, sadece türleri izlemek değil, aynı zamanda türlerin yaşam alanları ve ilişkide oldukları ortamları izlemek te önemli...farklı bir yere gittiğimizde orada yaşayan insanlar, çevreleriyle ilişkileri, uğraşları, onlarla aynı ortamı paylaşan bitki ve hayvanlarla ilişkileri, türlere bakış açıları vb. tüm ilişkiler bizlere aynı zamanda doğa koruma açısından da ciddi ipuçları verir...zaman içinde gözlemlerimiz sistemli hale gelebildiğinde çok daha geniş açılı ve gerçekçi değerlendirmeler yapabiliriz...

Yazmak, not almak, sandığımız kadar zor değil...asıl zor olan her konuda olduğu gibi başlamak ve biraz da zaman ayırmaya gönüllü olmak...çantanıza not defterinizi, kaleminizi ve fotoğraf makinanızı koymayı unutmayın...

Yumurtalık Tabiatı Koruma Alanı-2011

30 Ağustos 2011 Salı

Özveri...

Biraz önce Can ile telefonda Bayramlaştık...ondan önce de Ergün'le...
Alanda uzun dönemli bir çalışmadaysanız bir süre sonra günlerin adının fazla bir önemi kalmaz...tarihler, veri formlarında doğru bilgiyi ifade eden sayılara dönüşür...güneş her sabah doğudan doğar ve batıdan batar...özel günlerde de rutininde bir değişim olmaz... gelgelelim günlerden Bayramsa, ekibin büyük bölümü evlerine dönmüşse, birkaç kişi çalışmaların sağlıklı devamlılığı için alanda kalmışsa bunun ayrı bir anlamı var...

Fotoğraflar: T. Ünsün

Adana/Akyatan'da Bayram süresince alan çalışmalarına devam eden Can, Okan ve Ergün'e iyi Bayramlar dileklerimizle...


Fotoğraf: H.Diker/Kum Zambağı-Akyatan

29 Ağustos 2011 Pazartesi

"Doğa Korumacı" kimdir?

Dilerseniz biraz düşünelim...sonra cevabı tahmin edelim...isterseniz cevaplarımızı paylaşalım...bakalım nasıl bir kimlik çıkarabiliyoruz ortaya?...

28 Ağustos 2011 Pazar

Doğaya ilk dokunuş...


"Doğa, hangi biçimde görünürse görünsün, bir çocuğa anne ve babasının dünyasından farklı, daha yaşlı ve daha büyük bir dünya sunar" diyor R. Louv "Doğadaki Son Çocuk"ta...ve doğadaki çocuğu "soyu tehlike altında olan bir tür" olarak tanımlıyor...









Latince kelime kökeni ele alınıp bakıldığında doğa:doğum'la eşdeğerleşir...insan doğumuyla özdeş olduğu yabanıl anlamdaki doğadan, çocukluğuyla birlikte uzaklaştırılmaya başlar...
Yaklaşık 15 yıldır doğa koruma projelerine katılan genç gönüllüleri gözlemlerken başladı kendime sorularım...yıllarla birlikte 20'li yaşlarına gelen insanların duyularının gittikçe doğanın sesine kapanması hem şaşırtıcı, hem düşündürücüydü...işin ilginç yanı, bugün büyük çoğunluğun duyularını açmak yönünde bir çabasının da olmayışı...oysa ki doğumumuzla duyularımız barış içinde geliyoruz dünyaya...


Şehirli insan ruhumuzu biran bir kenara koyup düşündüğümüzde, uzmanların çocuklar için "panzehir" olarak tanımladığı doğa: stres azaltımı, daha iyi fiziksel sağlık, daha derin manevi yaşam, daha fazla yaratıcılık, oyun duygusu ve daha güvenli bir yaşam olanaklarını ödül olarak ailelere sunmak üzere hazır...



Doğaya yabancılaşmamızın önüne geçmek için hala çok geç değil...doğa hakkında hergün yeni birşeyler öğrenebilir ve bunları çocuklarımızla paylaşabiliriz...hatta doğayı yeniden keşif sürecimizi çocuklarımızla birlikte aynı anda gerçekleştirme şansını yaratırsak çok daha keyifli, eğlenceli ve yaratıcı bir süreci paylaşma ayrıcalığını da yakalayabiliriz...




 
Rüzgarda ağaçların yapraklarının seslerini dinlemek, bir kertenkelenin yapraklar arasından koştuğunu farkedebilmek, sonbaharda kuşların göçlerini izleyebilmek, yol kenarında çalıların arasından bakan kirpiyle selamlaşmak, çok uzakta değil, İstanbul'un ortasında, Yıldız Parkı'nda ağaçların dallarında zıplayan sincapları izleyebilmenin zamanla getireceği farklılıkları çocuklarımızla yaşayabilme şansını kendimize tanımanın zamanını belirleyelim...doğru zaman: bulunduğumuz an...