30 Eylül 2011 Cuma

Tanımak için yürümek

Bir yöreyi, farklı bir ülkeyi tanımanın en etkili yolu, mümkün oldukça yürüyerek dolaşmaktır...yürümek, etrafımıza bakmak, detayları farkedebilmek, bir yöreyle birlikte orada yaşayan insanların yaşam tarzlarını anlamamıza yardımcı olur...

Hollanda, Zeist

26-29 Eylül 2011 tarihlerinde Hollanda, Zeist'te nesli tehlike altında olan bir tür için küresel bir strateji geliştirmek üzere farklı ülkelerden bu konuda çalışan bir ekip olarak toplandık...toplantılar oldukça yoğun, detaylı ve akşama kadar dolu geçti...bununla birlikte akşamları toplantı çıkışları ve sabahları biraz daha erken kalkıp yürüyüş imkanı yaratan katılımcılar için farklı gözlemler yapabilme şansı vardı...
Yıllar önce şehrin planlamasında oluşturulan parklar, bugün neredeyse doğal ağaçlıklar görünümüne bürünmeye başlamış...günün her saati ormanlık alanlarda yürüyüş yapma şansı var...yürüyüş sırasında heran kafamıza bir meşe palamudu düşme şansı çok yüksek...ve bu mevsimde heryer meşe palamudu dolu...

Hollanda, Zeist

Her yaştan insan için bisiklet en rahat ulaşım aracı...bisiklet park yerlerinde kullanıcılarının karakteri hakkında ipucu verebilecek her türlü bisikleti izlemek keyif verici...

Hollanda, Zeist

Farklı bir yörede yaşayan insanların tüketim alışkanlıkları ile ilgili fikir edinmenin en iyi yollarından biri ise yerel market ve pazarlara bir gözatmak...

Hollanda, Zeist

Yürüyüşler sırasında heran kendi ülkemizden bir esinti yakalamak ta mümkün...

Hollanda, Zeist

Gözlem yeteneğimizi geliştirmenin en etkili yollarından biri, bulunduğumuz mekanlarda boş bulabildiğimiz vakitleri, süresi ne olursa olsun yürümeye ayırmayı, mümkünse bu arada fotoğraf makinamızı yanımıza almayı unutmamak...keyifli yürüyüşler, renkli gözlemler...




25 Eylül 2011 Pazar

Doğa korumanın sınırları yok

Zaman zaman farklı ülkelerden gönüllüler ve doğa koruma projelerinde staj yapmak isteyen öğrencilerin başvuruları ulaşır...farklı bir ülkenin kültürünü ve doğasını tanımanın yanında, yaşadıkları ülkelerde bulunmayan türleri ve yaşam alanlarını tanımak, deneyim edinmek ve bir anlamda sosyal sorumluluk çalışmalarına katkı sağlamaktır amaç...

Fotoğraf: E.Özdil


Zaman içinde bir bölümüyle meslektaş olur, bazılarıyla farklı platformlarda yanyana yer alır, sonuçta her birimiz öğrendiklerimizi farklı ülkelerde, farklı projelerde yine doğanın korunmasına katkı sağlamak üzere değerlendiririz...bu noktada "çarpan etkisi"dir ortaya çıkan...konuklarımız, bir yandan Türkiye'nin doğasının korunmasına katkı sağlarken, bir yandan bizler de çalışmalarımız süresince kendilerine yeni deneyimler kazandırarak dolaylı yoldan farklı ülkelerin doğasının korunmasına katkı sağlamış olmanın sevincini duyarız...hepimiz, dünyanın herhangi bir noktasında ters giden bir olayın, bir noktada bizleri de etkileyeceğinin bilinciyle çalışmalarımıza devam ederiz... 


Birlikte çalışma şansı bulduğum ve her biri doğa koruma çalışmalarına halen katkı sağlayan Guiseppe, Hanneke, Keiko, Kristina, Lee ve Turan'a tekrardan teşekkürler...


24 Eylül 2011 Cumartesi

Neden "Doğa Tarihi?"

Doğru zamanlamalarda edindiğimiz doğru bilgiler, doğaya bakış açımızda olumlu gelişmelere öncü adım olabilir...

Doğa Tarihi Müzesi, Londra

Doğa Parkı, Viyana

Doğa Tarihi Müzesi, Brüksel

Doğa Tarihi Müzeleri ve Doğa Parkları, doğa tarihini öğrenmek konusunda her yaştan doğa gözlemcisi için geniş bir bilgi ve deneyim fırsatı sunar...


Doğa tarihi, sıkılmadan yaratıcılığımızı harekete geçirmemizde olumlu katkılar sağlar. Günümüzün "Doğa Yoksunluğu" sendromu ile mücadelemizde önemli "köşe taşlarımız"dandır. "Gizli Evrenleri" keşfetmemize yardımcı olur...Geleceğin "doğa bilimcileri" için okul, bizler için de doğayla yeniden bağlantı kurabilmenin aralanan kapısıdır...



23 Eylül 2011 Cuma

Doğa Öğretmen: 1

Bırakın doğa öğretmeniniz olsun (W.Wordsworth).

Doğada her canlı bir işaret bırakır...izler, yuvalar, tüyler, ölen hayvanların kemikleri...işaretleri anlamlarıyla okuyabilmeyi öğrendiğimizde kendimizi doğanın gerçek bir parçası olarak hissetmeye başlarız...


2008 ilkbaharında Adana'da yaban hayatı ile ilgili eğitim çalışmamız sırasında, Halim Bey ve Ebru Hanım'dan doğadaki işaretleri doğru okumaya yönelik bilgileri almaya başlayan DKMP ekibi ile genç arkadaşlarımız için ilginç bir gündü...Halim Bey, Akyatan Lagünü kıyısında başlayan ve ormanın içinde devam eden yürüyüş rotamız boyunca bizlere, doğadaki işaretler konusunda deneyimsiz gözlerimizin ayırt edemediği detayları göstererek bilgi veriyordu...

Lagün kıyısında otların ve sazların arasındaki kemirgen yuvaları...


Geyiklerin boynuzlarını kaşımak için kullandığı ağaç dalları...


Oklu kirpi dikenleri, yaban domuzlarının sırtlarını kaşıdıkları ağaç gövdeleri, çakalların ağaç kütükleri üzerine bıraktıkları dışkıları ile yer belirlemeleri... tüm göstergeler , gündüz gözüyle görme şansımızın çok düşük olduğu yaban hayvanlarının alandaki varlığının önemli kanıtlarıydı...

Fotoğraf: A.Akkaya
Halim Bey ve Ebru Hanım'ın rehberliğinde farkındalık oluşmaya başlamış acemi gözlerimiz bu detayları farkederek yürüşümüze devam ettiğimizde, peyzaj açısından çekici olan yürüyüş rotamız bizler için daha da anlamlı olmaya başlamıştı...

Doğayla tanışmak heyecan vericidir...doğayı tanıdıkça sever, heyecan duyar, merak eder, korumak için çaba sarfetmeyi göze alırız...tıpkı değer verdiğimiz dostlarımız gibi...


22 Eylül 2011 Perşembe

Güz...

Yiğit'e...

"....O yıl dağlara güz erken geldi. Önce gökyüzüne doğru uzanan yüksek kenarlarda, kırmızı ve sarı yapraklar sert rüzgarla düştü. Don onlara dokunmuştu. Güneş kehribar rengine döndü ve ağaçların arasında çukura doğru ışıklar gönderdi.
...
Güz doğanın merhamet zamanıdır. Sana ölmekte olanlar için işleri düzene sokma şansı verir. Ve böylece, işleri düzene soktuğunuz zaman yapmanız gereken, ama yapmamış olduğunuz herşeyi tasnif edersiniz. Hatırlama zamanıdır bu...Söylememiş olduğunuz şeyleri söylemiş olma zamanı..." (F.Carter, Küçük Ağaç'ın Eğitimi)

"Görmesini bilmek"

Alanda ya tek bir konuya odaklanır ve sadece resmin bir parçasına şahit olur veya odaklandığımız işimizi gerçekleştiriken bir yandan da resmin bütününü görmeye çalışırız...ikinci seçenekle, hem kendimizde hem de iletişim içinde bulunduğumuz çevrede farkındalık yaratma şansı katlanarak ortaya çıkar...yaşanmışlık tecrübemiz arttıkça kişiliklerimizin törpülenmesi gereken bölümleri de bu süreçte törpülenir ve gelişen bakış açılarımızla çok daha verimli çalışma şansını yakalayabiliriz...tüm bunları yapabilmek için "görmesini bilmemiz", "öğrenmemiz" ve buna "istekli olmamız" gerekir...

Fotoğraf: H.N.Uysal

Alanda çok yönlü gözlem yeteneğinden etkilendiğim insanlardan biri Volkan...Volkan, Eğitim Uzmanı...ülkemizin farklı bölgelerinde Öğretmen Eğitimi ile ilgili büyük bir projede görev alıyor...zaman zaman kaleme aldığı "Bir Eğitim Hikayesi" başlıklı notları aynı zamanda birbirinden çok farklı yöresel yaşamlar hakkında ipuçları veriyor...

"...Sıcaklık kısmında sanırım fazla bir tarife gerek yok, çünkü sıcak kavramı burada farklı tanımlanıyor.Çalıştığımız sınıfta klimalar vardı ve biz yeterli olmadığını düşünüyorduk ki kapıdan çıktığımda yüzüme vuran sıcak hava, bana klimanın çalıştığını hatırlattı.

Çalıştığımız okul ilçenin merkezinin ucunda bir yerdeydi. Ara verdiğimizde su almak için bir bakkala gitmek istedim, çünkü kenar bölgelerde hiç beklemediğiniz, belki de bir daha hiç göremeyeceğiniz ve sizi kendinize getiren görüntülerle karşılaşabiliyorsunuz. Bakkala gitmek için okulun etrafından dolaşmak gerekti.

Okulun kapısından çıkıp sola döndüğümde bir çocuğun dört tane keçiyi küçük bir eve sokmaya çalıştığını gördüm. Sanırım küçük evimsiyi, bu bölgeye işçi olarak gelip buraya yerleşenler yapmış. "Evimsi" diyorum çünkü içinde küçük bir bahçesi varmış gibi görünüyor, içine keçiler giriyor. Garip bir terası var ve çatısının üstünü tutmak için araba lastikleri yığmışlar. 

Fotoğraf: V.Bal (Hatay, Kırıkhan)
....
Bu manzaradan sonra bakkalda su olup olmadığını düşünmeye başladım ve gözüm etrafta bakkal aramaya başladı. Uzakta etrafında suntalar ve bir hızar görünen bir yer vardı ki tarife göre orası bakkal olmalıydı.

İyi de, yaklaştığımda karşımda marangoz gibi görünen bir yer vardı. Meğer marangoz ek iş olarak bakkal işletiyormuş ya da tam tersi. Bakkalın buzdolabı evlerde kullandıklarımızdan. Küçük bir işletme için gayet mantıklı geldi. Az ürün satılan bir yer için fazla yatırım yapmaya da gerek yok. Ne de olsa bakkalımız verimliliği esas alan birisi (boş zamanlarında marangozluk yapacak kadar). Gerçi dolabı açtığında ilginç bir manzara oluşuyor ama olsun, hizmet hizmettir.

Fotoğraf: V.Bal (Hatay, Kırıkhan)

Su almaya gittiğimde fotoğraf makinasını yanıma almadığım için bir sonraki arada makinamla birlikte aynı yolu tekrar yürüdüm. Elimdeki makinayı gören çocuklar sürekli "fotoğrafımı çeksene" diye ısrar ediyorlar. Bunun nedenini Erzurum'da farkettim. Çocuklar beni gazeteci sandıkları için fotoğraflarını çekmemi istiyorlar. Normalde gazeteci olmadığımı söylüyorum, onlar da fotoğraflarını çekmemi istemeyi bırakıyorlar. Bu sefer de çocuklara gazeteci olmadığımı söyledim ve bir hatıra fotoğrafı çektim..."(V.Bal, Bir Eğitim Hikayesi: Kırıkhan, Eylül 2011).
 
Fotoğraf: V.Bal (Hatay, Kırıkhan)
 

19 Eylül 2011 Pazartesi

Bir çocuk...

Bir çocuk vardı, hergün evden çıkar,
Ve ilk gördüğü şey neyse ona dönüşürdü.
O şey onun parçası olurdu; gün boyunca ya da
günün bir kısmında,
Ya da yıllarca ya da uzun yıl döngüleri boyunca.

Baharın ilk leylakları parçası oldu bu çocuğun,
Ve çimenler ve beyaz ve kırmızı sabah sefaları ve
beyaz ve kırmızı yonca,
ve sinekkapan kuşunun şarkısı...
W.Whitman (Doğadaki Son Çocuk)


Alanda dikkatimi çeken ilk detaylardan biri hep çocuklar...çocuklar yörenin renkleri... doğa gözcüleri...gözlerinde hep ışıltı...değişime inancın kaleleri...yöresine sahip çıkan çocuklar: en büyük ümidimiz...

Alan çalışmaları sırasında çocukları içtenlikle görüntüleyen iki göz: sevgili Aylin ve Volkan...fotoğraflarının her biri ayrı bir öykü...

"Zordur memleketimde çocuk olmak...hep bir eksiğiniz vardır ve hiç bunu bilmezsiniz... sanırsınız ki ya herşeyiniz tam, ya da hiçbir şeyiniz yok...bilmezsiniz tam ne demek..."(Volkan'dan)...

Bazen okul çok zorlar ve eğlenmek istersiniz...

Fotoğraf: V.Bal (İstanbul, Sarıyer)

Bazen herşeyi bildiğinizden emin olarak hiçbir soruyu cevaplayamazsınız...

Fotoğraf: V.Bal (Kocaeli)

Bazen sorumluluklarınızı azaltmak istersiniz...

Fotoğraf: V.Bal (Erzurum, Karaçoban)

Bazen okula gitmek istersiniz...

Fotoğraf: V.Bal (Urfa,Harran)

Okulda dostluğu bulmak...
Fotoğraf: A.Akkaya ("Sarma")(Adana, Karataş)

Fotoğraf: A.Akkaya ("Güzel Gözlü Hepsi")(Adana, Karataş)

Birlikte olmak...
Fotoğraf: A.Akkaya (Adana, Karataş)

Farklı dünyaları tanıyabilmek...
Fotoğraf: A.Akkaya (Adana, Karataş)

Ve bazen bir an sadece çocuk olmak istersiniz...
Fotoğraf: A.Akkaya (Adana, Karataş)

18 Eylül 2011 Pazar

Alışveriş ortamı köye geliyor...

Alan kampımıza en yakın yerleşim olan Kapı Köyü yaklaşık 3 km mesafede...köydeki tek sosyal yapı tek sınıflı ilköğretim okulu...köye en yakın, sadece temel ihtiyaç maddelerinin bulunabileceği köy bakkalı da yaklaşık 15 km mesafede...geçen gün Ergün'le konuşurken "herhalde herkes alışverişini Adana'dan toptan yapıyor" dedim... "alışveriş ortamı köye geliyor" cevabını verdi..."her sabah ekmek kamyonu geliyor, hafta içinde 1-2 kez sebze-meyve getiren Ahmet Abi uğruyor"...birden ben de köyde birkaç kez şalvar vb. giyim malzemeleri satan minibüsü gördüğümü hatırladım...bir sonraki gün Seyhan kıyısından dönerken yolumuzun üzerinde rastladığımız tatlıcı arabasının ardından da hayranlıkla bakakaldım...

Fotoğraf: E.Karaarslan

15 Eylül 2011 Perşembe

İskenderun, Antakya, Adana...

Eve biraz önce döndük (00.35 gibi)...Adana'dan başlayıp İskenderun ve Antakya istikametinde devam eden yolculuğumuz Adana'da noktalandı... ve bugün akşam üzeri Ankara istikametinde olacağız...5 günlük Doğu Akdeniz yolculuğu yeniliklerle doluydu...

10 Eylül sabahı Irmak, ben ve Ezgi, 06.30 uçağıyla Adana'ya ulaştık... Volkan, Öznur ve Ergün'le buluşup, Seyhan Barajı kıyısında kahvaltımızı yaptıktan sonra Vecih Kaptan, Can ve Okan'la ekibi tamamlamak üzere Karataş'a yola çıktık...

Adana, Seyhan Barajı
İlk durağımız İskenderun Limanı...uzun zamandır yapmak istediğim bir görüşmeyi gerçekleştirmek için yoldayız...bu görüşmenin benim için tarihi bir anlamı var...bugüne kadar kimse tarafından detayları kaleme alınmamış bir konuyu hayattaki son tanığından dinlemek, fotoğraf çekmek ve bir çalışmamız için kaleme alabilmeyi istiyorum...fotoğraf çekimi konusunda Volkan bize yardımcı olacak...bunun için ayrıca seviniyorum çünkü portre çekimleri konusunda bizim farkedemediğimiz açılar yakalayabilen farklı bir bakış açısı var...Volkan'la farklı kurumlarda çalışıyoruz...ikimiz de projelerimiz için farklı rotalarda farklı sürelerle yollardayız...bu nedenle belki de bir süre tek ortak tarihimiz olabilecek 10 Eylül günü çalışmamızı gerçekleştirme fırsatını bulabiliyoruz...bu farklı görüşmeyi ekip arkadaşlarımın da dinleyip bilgi alabilmesi için hep birlikteyiz...


Karataş'ta Vecih Kaptan, Can ve Okan'la buluşup yola devam ediyoruz... öğlene doğru İskenderun Limanı'na vardığımızda Vecih Kaptan sayesinde bir süredir görüşmek üzere ulaşmaya çalıştığımız değerli Fehit Bey'e ulaşabiliyoruz...kendisi bize zaman ayırmayı kabul ediyor ve bizler tarihi değeri olan bir konunun hikayesini Fehit Bey'den birebir dinleyebilme şansını bulmanın sevincini duyuyoruz...akşam üzeri ekibimizin bir bölümü Adana'ya geri dönüyor...Volkan, Ezgi, Öznur, Ergün, Irmak ve ben aynı akşam sevgili Mustafa ve Burcu'nun "Kır Düğünü"ne katılıyoruz...

Fotoğraf: V.Bal (İskenderun)


Düğün çıkışı Volkan'ın önerdiği künefeyi yediğimiz için kesinlikle pişman değiliz...

İskenderun

Pazar sabahı erkenden rotamız Antakya...Mozaik Müzesi'nde yer alan hayvan ve bitki çizimleri, mozaiklerin yapıldığı yıllarda yaşayan türler hakkında bizlere fikir veriyor...

Fotoğraf: V.Bal (Antakya)


Öğlen sıcağıda Harbiye Şelale'de öğle yemeği fırsatı bulunca memnun oluyoruz... kayaların arasından akan sular ve ağaçlar arasında sanki farklı bir iklime geçiyoruz... Volkan'ın yemek seçimi konusundaki titizliği keyifli bir öğle yemeği şansını getiriyor bizlere...

Fotoğraf: Ö.Toper (Antakya)

Ve Akyatan Kampımızın sezon sonu son çalışmalarını yapmak, yerel yönetimleri bilgilendirmek ve kampımızı kapamak üzere Adana'ya geri dönüyoruz...Kampa dönmeden, Havaalanı'nda Volkan, Ezgi ve Öznur'u İstanbul'a yolcu ediyoruz...ertesi sabah son yuvalar kontrol ediliyor...

 Adana, Karataş, Akyatan

Sonraki gün 14 Yumuşak Kabuklu Nil Kaplumbağası'nın yaşam ortamına güvenle ulaşabilmesi için kamp ile Seyhan Nehri arasında yaklaşık 75 km yol alıyoruz...

Adana, Seyhan Nehri

Pamuk tarlalarında açmış pamuklar, göçe hazırlanan kuş türleri, kampta bulaşıklığımız içinde dinlenen minik yeşil kurbağa, duvarlarda dolaşan semenderler ve dolunay... sonbaharın bize selam verişi...


Sonbaharın gelişiyle öğretmenlerimiz de köye döndü...Sezer ve Emre öğretmenlerimiz yaklaşık 100 öğrencinin eğitimini tek sınıflı köy okulunda gerçekleştirebilmek için ciddi bir çaba içindeler...


Bu sezon 3,5 ay neredeyse göz açıp kapayana kadar geçti... çalışmalarımızda farklı uzmanlıklara sahip misafirlerimizden değerli katkılar aldık...alan ekibimizin daha iyi çalışabilmesi ve çalışmalarımızın önümüzdeki yıllarda daha kapsamlı olabilmesi için tatil günlerini bizlere ayırıp gönüllü teknik katkı veren Öznur, Volkan, Tuncay Hocamız, Serkan, Seda Öğretmenimiz, Berna ve Tolga'ya da birkez daha içten teşekkürler...