25 Aralık 2011 Pazar

Gezegenin kaderi...

NASA'nın web sayfasında yer alan Dünya'nın uzaydan gece görüntüsünü görünce insan biran duraksıyor...ne kadar çok ışık var...yani yeryüzünün ne kadar büyük bir bölümünü kullanıyoruz...sağlıklı nefes alabilmemiz için gerekli rezerv alanlar ne kadar daralıyor gün geçtikçe...herkesi düşündürebilecek anlamlı bir görsel...

Fotoğraf: NASA Arşivi

Hemen üzerine "Gezegenin Kaderi Kentlerde Belirlenecek!" başlıklı bir yazı çıktı karşıma (Z.Dicleli-EKOIQ/Eylül-Ekim2011)...Dünyada kentlerde yaşayan insan sayısı ilk kez 2006 yılında kırsal alanlarda yaşayanların sayısını geçmiş...Santa Fe Enstitüsü eski başkanı fizikçi Geoffrey West önderliğinde yürütülen disiplinlerarası bir araştırma "şehirlerin nasıl işlediğini, şehirlerin büyümesinin toplumu ve çevreyi nasıl etkilediğini" ortaya çıkarmaya çalışıyor...yapılan çalışmaya göre, sorunlar ve olanaklar kentlerin nüfusundan daha hızlı büyüyor...yazının ana fikrinde "Bizi nasıl bir gelecek beklediği, kendimize nasıl kentler kuracağız, kentlerimizi nasıl yenileyeceğiz, nasıl dönüştüreceğiz sorularında gizli" cümlesi yer alıyor...düşünen ve farkındalık sahibi olan herkesin, kendisine düşen sorumluluğun üzerinde düşünmesi gereken ciddi bir konu...

21 Aralık 2011 Çarşamba

Gündönümü

Yılda iki kez tekrarlanan ve güneşin dünyaya (ekvator çizgisine) en uzak mesafede olduğu ana verilen ad: Gündönümü...günlerin ve gecelerin kısalmaya veya uzamaya başladığı an diğer bir anlamıyla.

Yaz Gündönümü`nde (21 Haziran), güneş ışıkları Yengeç Dönencesi`ne dik geliyor ve Kuzey Yarıküre’de günler kısalmaya, Güney Yarıküre’de uzamaya başlıyor...Güney Yarıküre’de en kısa gün, Kuzey Yarıküre’de en kısa gece yaşanıyor.

Kış Gündönümü`nde (21 Aralık), güneş ışıkları Oğlak Dönencesi`ne dik geliyor... Kuzey Kutup Dairesi’nde sadece yılın bu günü 24 saat süreyle gece, Güney Kutup Dairesi’nde ise 24 saat süreyle gündüz yaşanıyor... Kuzey Yarıküre’de günler uzamaya, Güney Yarıküre’de kısalmaya başlıyor...Güney Yarıküre’de en uzun gün, Kuzey Yarıküre’de en uzun gece yaşanıyor...yani bizler için bu gece en uzun gece...ve kışın başlangıcı.

Fotoğraf: NASA Arşivi (nasa.gov)



19 Aralık 2011 Pazartesi

Nergis kokusunu hissedince...

Akşam eve dönerken çiçekçilerden yayılan nergis kokularını hissettim... nergis her ne kadar baharın temsilcisi olarak tanımlansa da benim için kışa "hoşgeldin" çiçekleri...her kış başında İstanbul sokaklarındaki çiçekçilerden buram buram yayılan kokusunu duyduğumda "kış ilk adımını attı" demektir...aslında çiçekçi tezgahlarına ve bahçelere biraz dikkatli baktığımızda, kışın yaygın türün genellikle ufak, beyaz ve kokulu; ilkbaharda karşılaştıklarımızın daha çok sarı veya beyaz büyük çiçekli ve az kokulu olduğunu görürüz...ülkemizin pekçok yöresinde hem doğal olarak yetişen, hem de yetiştiriciliği yapılan bu soğanlı bitkinin birden fazla türü var...


İncecik saplarının üzerinde eğik boyunlu, asil görünümlü çiçeklere adını veren mitolojik kahramanın öyküsü özetle şu şekilde anlatılmış:
Narsis, ırmak ilahı Kephissos ile arındırıcı suların bekçi perisi Liriope’nin oğlu olarak doğar. Bir kahin, ebeveynine Narsis’in dünyada, kendi yüzünü görmediği sürece yaşayacağını bildirir. Narsis bir gün bir su birikintisine dökülen bir kaynağın yanına gelir ve su birikintisine doğru eğilerek oradaki sudan içmeye başlar. Doğal olarak, bu sırada, birikintide yansıyan yüzünü görür. Kendi yüzünü görünce önce şaşkınlığa düşer, sonra kendini hayranlıkla seyre dalar ve kendisine âşık olur. Bu seyirden kendisini bir türlü alamayan Narsis gitgide hissizleşir, dünya yaşamına gözlerini yumar ve bulunduğu yere kök salarak açılmış bir çiçeğe dönüşür. Bu çiçek, güneş gibi, sarı göbekli, beyaz yapraklı, çevresine güzel kokular yayan bir çiçektir. Ölümünden sonra Styx nehrinin sularına katılır (wikipedia.org).

10 Aralık 2011 Cumartesi

Kar kristalinin gizemi...

"Sarıkamış'a: Volkan, Yusuf Hoca, Muharrem ve Duygu'ya..."


"Soğuk bir kış günüydü. Okulun bahçesinde, dersten çıkmış, oyunlar oynuyorduk. Kuzeyden esen sert rüzgar gökyüzünde gri bulutları önünde katmış sürüklüyordu. Bir süre sonra bulutlar birbirleriyle çarpışmaya başladılar.

Bulutlar çarpışınca ne olur? Ya yağmur ya da kar yağar!

İşte o soğuk kış gününde de kar yağmaya başladı.

Lapa lapa yağan kar tüm çocukların oyunlarını bırakıp gökyüzüne bakmasına neden oldu.

“Kar yağıyooooor” diye haykırdı tüm çocuklar. Biri dışında: Arkadaşım, Joska! O zaten hep ilginç bir çocuktu. Bu kez de ötekiler gibi sevinç çığlıkları atmadan, yağan karı izledi bir süre. Sonra da yerde birikmeye başlayan karları iki avucuyla topladı ve:

“Kar dondurmasıııı! Kim dondurma ister?” diye bağırmaya başladı.

Biz hepimiz şaşkın şaşkın ona bakıyorduk.

Kardan dondurma yapılır mı?

Karda kayılır...

Kartopu oynanır...

Kızağa binilir...

Hatta üstüne yatılır, karın üzerinde boy ölçüsü, insan kalıbı alınır, ama kar yenmez!

Bunu herkes biliyordu

Kar ne tatlıydı, ne şekerli, ne çikolatalı, ne de meyveli!

Öyle tatsız tutsuz bir şeyden dondurma yapılabilir mi?

Hepimiz Joska’nın yanına gittik. Karın yenmeyeceğini ona anlatmaya çalıştık. Ama boşuna!..." (Andras Bajor/Kar Dondurması-Kış Masalları : Derleyen ve Çeviren:Tarık Demirkan)


Kar bir yağış türü... bazen gözümüzle de ayırt edebildiğimiz 6 köşeli kar kristallerinin her birinin birbirinden farklı olduğunu öğrenmek heyecan verici...kar kristalleri ile ilgili ilk çalışmaları bir çiftçi; ABD’li Wilson Bentley (1865-1931) yapmış...bir mikroskobu bir kameraya adapte ederek 1885’te ilk defa bir kar kristalinin fotoğrafını çeken insan olmuş... yaklaşık 50 yıl boyunca 5000 (beşbin)’in üzerinde kar kristali fotoğrafı çekmiş...ve sonuçta hiçbir kar kristalinin bir diğeriyle aynı olmadığını görmüş (http://snowflakebentley.com/)...


... Daha sonraları diğer bilim adamlarının sürdürdüğü çalışmalar neticesinde şimdiye kadar kar tanecikleri arasında aynı büyüklükte, aynı şekilde ve aynı sayıda su molekülü ihtiva eden iki kristal bile bulunamamıştı....
Çapları 2-4 mm, ağırlıkları ise yaklaşık 0,005 gram olan kar tanecikleri havanın gösterdiği direnç sebebiyle süzülerek (limit hızla) yere inerler. Bu inme sırasında tanecikler birbirlerini ittiklerinden yapışmazlar. Özelliklerini koruyarak yere inerler. Bunlar güneş ışığını tamamen yansıttıkları için beyaz olarak görülürler. Kar yağışı genellikle hava sıcaklığı -4 °C ilâ -20 °C arasındayken olur. Bu yağış, sıcaklık sıfırın altında birkaç derece olduğunda ağır, nemli, ebatları bir santimetreye ulaşan parçalar halinde gerçekleşir. “Lapa lapa kar yağması” tabiri bu durum için kullanılır (wikipedia.org).

6 Aralık 2011 Salı

Umut...


Bazen hayatta karşılaştığımız bazı insanlarla çok uzun zamandır tanışıyormuşuz hissi taşırız...ve bazı insanlar tam olmaları gereken noktalarda, anlarda karşımıza çıkmıştır... bazı iş başvurularında "işte ta kendisi" deyiveririz biran... Umut'la karşılaşmamızın da böyle tesadüfi ve anlamlı bir yanı var...üç yıl önce aynı ekipte çalışmaya başladığımızda "karadan çok su altında zaman geçiriyor herhalde" şeklinde tanımlamıştım Umut'u...

İstanbul yerine Kaş'a transfer olma durumu ortaya çıktığında hiç tereddüt etmedi... Umut ve Kaş bütünleşti sonra...orfozlar Umut'tan sorulur oldu...farklı zaman dilimlerinde Erdoğan Hocam'ın vizyonu ve hayallerine tanık olmamız rastlantı olmasa gerek...güven, dostluk, cesaret demek Umut...bir de inatçılık...sene başında birlikte tartıştığımız yunus çalışması bugün kabul edildi...orfozlara yunuslar eşlik edecek Kaş'ta önümüzdeki günlerde...

Bazen istemeyerek biraz ayırır gibi olur koşullar bizi...fiziksel mekan ayrılığıdır bu... rotamız aynıdır...orfozlar, yunuslar seni bekler Umut'cum...BİZ DE...


5 Aralık 2011 Pazartesi

Muazzam gösteri...

GÖÇ...doğanın en muazzam gösterisi olarak tanımlanmış "Büyük Göç" kitabında (National Geographic)...içgüdünün ve hayatta kalmanın en temel görüntüsü...binlerce türün, çok sayıdaki bireyinin neslini sürdürebilmek için yaptıkları inanılmaz yolculuklar...hareket zamanı ve yeri ile varış zamanı ve noktaları arasında inanılmaz sınavlardan geçen türlerin yaşam zaferinin öyküsü göç...

Milyonlarca Kral Kelebeği'nin 4 bin kilometreyi bulabilen yolculukları sonunda Meksika'ya ulaşıyor olması hayal gücümüzü bile zorlayabilecek bir macera...her bir türün farklı bir öyküsü var...ve bizim de bu yaşam öykülerinden öğrenebileceğimiz çok şey...


Fotoğraf: National Geographic Arşivi
Fotoğraf: M.Nichols/National Geographic Arşivi
Fotoğraf: R.B.Haas/National Geographic Arşivi
Fotoğraf: R.Olson/National Geographic Arşivi
Fotoğraf: J.Sartore/National Geographic Arşivi