28 Ağustos 2012 Salı

Bulutlar


Bulutları çok severim...senin gibi...

Bir kuşun kanadında...


Binlerce metre yüksekte...sanki hemen yanımda...


Denizin ortasında...bir gözümü kapattığımda sanki parmağımın ucunda...


Kıyıda...gün batımında, gün doğumunda...


Otobüsün camında...


Yaşamın kıyısında...sonsuzlukta...ve her bulutun hikayesini dinlemeyi severim...içten bir anlatıcısı olduğunda...


26 Ağustos 2012 Pazar

Akyatan'ın Ağustos konukları


21-24 Ağustos 2012

Serpil, Beyza, Kerem, Tolga Bey, Sedat, Selcan Hn ve Nilüfer

20-24 Ağustos arasında Kampımızın rengarenk ziyaretçileri vardı...Serpil, Beyza, Kerem, Tolga Bey, Sedat, Selcan Hn ve Nilüfer...amacımız yeni birşeyler öğrenme, tanıma, görme, bildiklerimizi hatırlama...daha fazla farkında olma...

7 yaşındaysanız; eviniz, oyuncaklarınız ve televizyonunuzdan uzaktaysanız önce bir gün çok uzun gelip bitmeyebilir...bu süreçte annemizin başını biraz ağrıtırız...ablamızla biraz uğraşırız...taa ki farklı birşeyleri deneyimlemeye başlayana kadar...Kerem'in kamp günlerinden kareler:

Sıcakta dondurma keyfi...

Yeni Proje Asistanı...
Süper kaleci...

Biraz da Babamızla sürüngenleri öğrenelim...


"Bu bir yılan izi..."

Kahvaltı için sabah 07.00'de kalkıp ablamızla kek pişirelim...


Yavru deniz kaplumbağalarını çakallar yemesin diye koruyalım...
Not: "Annem, Babam ve Ablam'la Proje Ekibi yanımda"...  


12 yaşında olunca uyum daha hızlı...sabah 06.00'da kumsala çıkıp 7 km yürümek, ekiple yuvaların kontrol açışlarına yardımcı olmak Beyza'yı pek zorlamaz...


2002 yılındaki gönüllülük ruhuyla yıllık izninde alana gelen, aracın arkasına atlayan ve kumsala çıkan Nilüfer yavru yeşil deniz kaplumbağalarını görünce aynı heyecanla kumlara uzanıverir...


Yıldız manzaralı köşelerinden sabah 05.30'da uyandırılan Sedat, Selcan Hn ve Tolga Bey kumsala hemen uyum sağlarlar...


Oğuz Hocamızın alanda olduğu zamanlamada birlikte olmamız şansımız...


Kumsal çalışması dönüşü duş ve kahvaltıdan sonra rota lagün ve orman içi şeklinde devam eder...


Akyatan Lagünü...

Orman içi: sulaklar...yaban hayvanlarının su ihtiyaçları için yapılmış su kaynakları...


Süreli zamanın çabucak geçişi...tekrardan görüşebilmek dileğiyle ekibe ve alana veda...


Oldukça sıcak ve uzun/zorlu bir kumsalda tüm sezon azimle çalışan Alan Ekibimize teşekkürlerimizle...



19 Ağustos 2012 Pazar

Söğüt John


...
Söğüt John seksenin üzerindeydi. Büyükbaba dedi ki, uzun zaman önce Söğüt John Uluslar'a gitmiş. dağlarda yürümüş. Araba ya da trene binmeksizin. Üç yıl gitmiş ve geri dönmüş, ama bundan söz etmemiş. Yalnızca hiç Ulus olmadığını söylemiş.
...
Söğüt John'a çok yakında birçok Çeroki olacağını söyledim. Ona dedim ki, ben de bir Çeroki olacaktım. Büyükanne dağlarda doğal olduğumu ve ağaçları anladığımı söylemişti. Söğüt John omzuma dokundu ve gözleri biran parıldadı. Büyükanne dedi ki, yıllardır ilk kez böyle görünmüş.
...

Benimle yürümek ister misin, Söğüt John? Fazla uzağa değil;
Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda.
Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız.
Belki güleceğiz bazen; ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız;
Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız.

Benimle konuşmak ister misin, Söğüt John? Fazla uzun değil;
Dünyadaki uzunluğunla ölçülmüş bir an.
Bir iki kez bakışacağız; her ikimiz de bileceğiz
Ve duyguyu anlayacağız; bu yüzden gittiğimiz zaman
Diğerinin değerine kandaş olduğumuzun rahatlığını alacağız.

Gitmeni ertele, Söğüt John. Yalnızca benim için.
Oyalanmak, ayrılan bizi rahatlatır ve güven tazeler.
Anılar hızlanmış gözyaşlarını yavaşlatmaya yardım eder.
Daha sonra seni hatırlayarak;
Ve hafifletir yüreğin hüznünü biraz.

F.Carter, Küçük Ağaç’ın Eğitimi

Fotoğraf: B.Keaton, Arches National Park, National Geographic Arşivi

14 Ağustos 2012 Salı

Yusuf Ziya Hocam'a


Kitapçılardaki raflar arasında gezinirken kendimi buluyorum...nasıl ki doğada kilometreler boyu doğanın anlattıklarını dinleyerek yürürken kendimi buluyorsam...Sait Faik'in "Birtakım İnsanlar" kitabı bulunduğu raftan göz kırpıyor...yanında Sabahattin Ali'nin kitapları eşlik ediyor kendisine...YKY yeniden gözden geçirilerek yayımlamış "Birtakım İnsanlar"ı...arkasındaki alıntıyı okuduğumda nedendir bilmem, Yusuf Ziya Hocam geliyor aklıma:

"Şu karşıki sandalı görüyor musun? Bakın sahile yaklaşıyor. Onu yürüten şey nedir? Kürekleri değil mi? Ya şu uçan martılar! Kanatları yolunsa artık uçabilir mi? Düşünce de böyledir. Dört duvar arasına kapatılmak istenirse kanatsız kuş, küreksiz sandal oluverir ve bütün manasını kaybeder" (Sait Faik Abasıyanık, Birtakım İnsanlar, YKY)

Bu dönem, gidilebilecek en ücra, en zor, imkanların en sınırlı olduğu alanlardan birinde eğitime katılacağım sizinle Hocam: düşüncelerimi bir adım öteye taşıyabilmek adına...


Fotoğraf: V.Bal

11 Ağustos 2012 Cumartesi

Dağlar


Dünya yüzeyinin dörtte biri 900 metreyi aşan yüksekliğe sahip...yüksekliği 8848 m'ye ulaşan Everest dışında, yüksekliği 4000 m'yi aşan tepelerin sayısı oldukça az...oysa engebeler denizin altında çok daha yoğun...en derin çukur 11.022 m...

Birçoğu filmlere konu olmuş: Everest, K2, Klimanjaro, Mont Blanc, Etna, Vezüv, Fuji...

Bazı halklar, başı gökyüzüne değen dağlara tapmış: Everest, Fuji-Yama, Olympos...

Bir dağın varlığı, biçimlenmesi milyonlarca yıla bağlı...

Yükseklerde iklim de farklılaşır...havanın ağırlığı azalır...geceleri buz gibi olur...sabah güneşin ilk ışıklarıyla çok hızlı ısınır...

Dağ iklimine kozalaklı bitkiler iyi uyum gösterir...reçine olarak adlandırılan koyu besi suları donmaz...derin kökleriyle çığlara karşı direnç gösterebilirler...

Çok kısa süren bir büyüme dönemleri olan dağ çiçeklerinin çoğu uzun ömürlüdür... bazıları en küçük yarıklarda hayatta kalabilirler...

Dağlarda yaşayan otçul hayvanların çok sarp yamaçlara tırmanmalarını ve bir sıçrayışta derin vadileri geçmelerini sağlayan toynakları gelişmiştir...

Ve 1786'dan bu yana insan için dağların zirvesine ulaşmak kimi zaman spor anlayışını aşıp tutkuya dönüşür...

"Zirve, üzerinde yürümeyi çok istediğim, dünyanın o çatısı; herkes birbirini kucaklıyor, gülüyor, bense ağlıyorum: Saat 14.10'u gösteriyor, günlerden 15 Ekim Pazar; hayatımın en güzel günü. Zirve saplantısı bitmiştir artık."
Pierre Mazeaud
Zaman, zaman düşe...

"Dağ kaynağıdır düşlerin.
Yasak ülkeler,
Binaların alınlığındaki süsler,
Gizli şehirler,
...
Mayasına sonsuzluk katılmış,
Düşler kayalığı alacakaranlıkta beliren,
...
G.E. Clancier (Dağlar, Tübitak Yayınları)

Meskene dönüşür...

Dağlar

Başım dağ, saçlarım kardır,
Deli rüzgarlarım vardır,
Ovalar bana çok dardır,
Benim meskenim dağlardır.

Şehirler bana bir tuzak,
İnsan sohbetleri yasak,
Uzak olsun benden uzak,
Benim meskenim dağlardır.

Kalbime benzer taşları,
Heybetli öter kuşları,
Göğe yakındır başları;
Benim meskenim dağlardır.

Yarimi ellere verin;
Sevdamı yellere verin;
Yelleri bana gönderin;
Benim meskenim dağlardır.

Bir gün kadrim bilinirse
İsmim ağza alınırsa
Yerim soran bulunursa
Benim meskenim dağlardır.

Sabahattin Ali, 1931

Ve dağları anlayabilmek için yaşamak, onunla biraz zaman geçirmeyi göze almak gerekir...

10 Ağustos 2012 Cuma

Çıralı


09 Ağustos 2012, Çıralı yol ayrımı, Antalya

Hızlı bir alan çalışması için dün sabah Antalya'dan Kaş yönüne giden minibüslere binip, Çıralı yol ayrımında indim...bilenler iyi bilir: Yol ayrımı ile Köy arasında 7 km uzanan virajlı yolu aşmak için aşağı inen minibüsün dolması beklenir...minibüsün en az 5 yolcu alıp kalkması bazen iki saati bulabilir...beklemek istemeyenler için iki seçenek var: ya yürüyüş, ya da otostop...ben yürüyüşü tercih eden azınlıktanım...

Yaklaşık 20 dk bekleyip iki turistin otostopla yoluna devam ettiğini görünce biranda yol boyu fotoğraf çekerek yürümeye karar verdim...çok önceleri yürüdüğüm bu yolu iyi bilirim...sıcak bir yaz günü bilmediğim uzun bir yolu yürüme macerasına güvenlik ve sağlık açılarından atılmam söz konusu olmazdı...ancak bu yolun hemen her virajı dahil rotasını çok iyi bilmem ve saatin 15.00'i bularak güneşin insanı kavurma hızının düşmüş olmasıyla birlikte, aklımı ve bir anlamda kalbimi çok yoran, üzüldüğüm bir konuyu düşünmeye ara verebilme ihtiyacıyla yürüyüşüm başlamış oldu...


Yakın bir zamanda stajyerimiz Meltem ile yaptığımız kısa bir konuşma geçti aklımdan o an...olumsuz hava koşullarına doğru giyinerek mukavemetimizi arttırabileceğimizden bahsediyordum...Meltem "Almanlar, kötü hava yoktur, kötü giyim vardır diyorlar böyle durumlar için" demişti...tecrübelerimle çok örtüşen bu tespit aklımda yer etti o gün... yürüyüşümü oldukça kolaylaştıran ayakkabılarım ve yeterince rahat pantalonumla hafif sırt çantama güvenerek devam ettim yürümeye...


Yol boyu yer yer sıcaktan erimeye başlamış asfaltın devam ettiği birkaç keskin viraj, yine yer yer Beydağları-Olimpos Sahil Milli Parkı'nın koca çınarlarıyla serin noktalara ulaşıyor...


Sol tarafta Tahtalı Dağı'ndan denizin göründüğü ilk nokta...


Gölgem önümde: birlikte yola devam ediyoruz...bu arada benden başka bu yolu kimler yürümeyi göze alırdı diye biran düşündüğümde aklıma ilk gelen üç isim sevgili Nilüfer, Mustafa D., ve Selin oluyor...


Yolun solundaki nar ağaçlarıyla burun buruna geldiğimde, önceki gün Mustafa'nın, İskenderun'daki narların sonbaharda olgunlaşacağı ve meyva bahçeleriyle ilgili anlattıkları geliveriyor...nar fotoğrafları Mustafa için...


"Hey gidi koca Çınar..."

Gökyüzünden iner gibi başımın üzerinden geçen incecik dallar...


Görür görmez "hey Nilüfer, bunu görmeliydin" dediğim görüntü...


Yazın gelişiyle, kışın oldukça ıssız olan bu yolu günübirlik otobana çeviren araçlar...


Yolu yarıladığımın göstergesi yaratıcı tesisler...


Yaklaşık bir saatlik yürüyüş sonunda önümden yürümeyi bırakıp, yanımda yürümeye başlayan gölgem...

Pansiyon bölgesinin başlangıcı...


Kaya tırmanışçılarının iyi bildiği yüksek kayalar...



Çok sevdiğim begonvillerin ortaya karışık türü...


Yol kenarında en yaratıcı bulduğum tesislerden biri...


Adana'da "dikenli incir" denilen ve bir tür kaktüsün sevdiğim meyvası...
 

Yaza kadar gürül gürül akan, yazla beraber keçilerin yürüyüş yoluna dönüşen Ulupınar Deresi...

Ve yol boyu Aşık Veysel'in aklıma takılan "Güzelliğin" şiiri dizeleri eşliğinde fotoğraf çekerek yaklaşık 1 saat 45 dk içinde tamamladığım yolun sonu: Köyün girişi...su şişemin içindeki suyun kaynamasına çeyrek kalmasına rağmen bu yürüyüş bana çok iyi geldi...ve gece 23.00 civarında Tuncay ile çalışmamızın ilk bölümünü tamamlayarak, sabah 06.00'da kumsaldaki gözlemde buluşmak üzere ayrıldık...