29 Eylül 2012 Cumartesi

Kahvaltı keyfi


18 Mart sabahı...Huatulco...uzun bir dönüş yolculuğu öncesi son sabah...yöre insanının günlük hayatının içinde bir kahvaltı için sabah yürüyüşüne başladım...sokaklar erkenden hareketlenmeye başlamış... haftasonu...yaşlı, genç herkes erkenden küçük ve keyif aldıkları hissedilen mekanlarda kahvaltı ediyor...anne, kızı ve torun üç nesil çalıştıklarını tahmin ettiğim hanımların pankek tarzı kahvaltı tabaklarından ısmarlıyorum...hemen taze pişirip sıcak servis yapıyorlar...yanında bolca doğranmış taze meyva, bir fincan kahve...üzerlerine eklenmek istenirse maple şurup, reçel veya bal...kahvaltı tabağımdan çok memnunum...ev sahiplerimden de...bir fotoğraflarını çekmeme izin verdikleri için teşekkürlerimle...


Sabahın erken bir saati...kahvaltı, sosyalleşmek için keyifli bir yol...


Keyifle yediğim ve lezzetini hala hatırladığım kahvaltım...


Kahvaltımın ustaları: kibar, güleryüzlü ve çalışkan hanımlar...


25 Eylül 2012 Salı

İki şehrin hikayesi


Fotoğraflara bakıp "nereye benziyor?" diye tahminimi sorsalar:

Adana Yüreğir'de Optimum arkasındaki gecekondu mahallesi...


Kozan Çarşısı veya Küçük Saat civarındaki baharatçılar, dükkanlar...



Stadyum...

Atilla Altıkat civarı ...


Taşköprü yolu tahminlerinde bulunabilirdim...


Mexico City veya Huatulco demek aklıma gelmezdi...Azteklerin topraklarının, Anadolu toprakları ile şaşırtıcı benzerliği...günlük yaşam öykülerinin, renklerinin, insanların görsel yakınlığı...birbirinden habersiz iki şehrin henüz yazılmamış benzerlik hikayesinin zenginliği...

22 Eylül 2012 Cumartesi

Çocuk gözünden

09-11 Eylül 2012

Handan, Metehan ve Bilgehan

Küçük bir çocuğa doğayı tanıtırken bilgi, duygunun yarısı kadar bile önemli değildir. (R.Carson-Doğadaki Son Çocuk-Tübitak)

Bu sene küçük doğa gözlemcileri açısından Kampımızın şanslı sezonuydu... yaşları 7-12 arasında değişen gözlemcilerimiz alanda bir yandan kendilerinin bile farkında olmadığı bazı özelliklerini keşfederken, bizler de onlardan yeni şeyler öğrenme, doğaya biraz da çocuk gözüyle bakabilme şansına sahip olduk...

Sezonun son çocuk konukları Metehan, Bilgehan ve Irmak.

Birçok hayvanın özellikle yavruları, çocukların koruma iç güdülerini harekete geçirir...


Gece yarısı ve sabahın çok erken bir saati yavru kaplumbağalara yardım edebilmek için üşenme duygusu yerini meraka bırakır...


Fotoğraf makinası alanda yakın bir arkadaş haline gelir...


Büyüklerin gözünden kaçabilecek minicik bir tırtıl bile farkedilebilir...


Sulaklarda yaban hayvanlarının içtikleri suyun etrafında onlarca farklı iz yeni bir hikaye anlatabilir...


Akşamları televizyona ihtiyaç duymadan kelime oyunlarına dalınıp, saatlerin nasıl geçtiği farkedilmeyebilir...


Gündüz çekilen hayvanların fotoğraflarına bakılarak, not defterlerine resmedilen hayvanların her biri kendini anlatır...


Kocaman ve tek bacaklı bir çekirgenin diğer bacağına ne olmuş olabilir? 

Fotoğraf: Handan

Gece okaliptus ağaçlarının üzerlerinde saklanan bukalemunlar keşfedilebilir... "kolumu ağaç dalıyla mı karıştırdı yoksa?"...

Fotoğraf: Handan

Ormanı keşfe Pati'yle birlikte çıkmak yeni bir deneyime yol almak demek (midir?)...

Fotoğraf: Handan

Çocuğun gözünden doğayı daha iyi anlayabilmek için, bir de Sevgili Handan gibi doğa dostu bir annenin rehberliği keyifli ve ilgi çekicidir...

12 Eylül 2012 Çarşamba

İki Öğretmen


11 Eylül 2012
Sezer ve Emre Öğretmenler, Can, Mehmet ve Ergün'e.

Sonbahar adımını attı...alan çalışmalarımızın son günleri...bu hafta okul hayatına ilk adımlarını atan miniklerin de okuldaki ilk haftaları...Sezer ve Emre Öğretmenler okula dönmüşler...Kapı İlköğretim Okulu kapılarını tekrardan öğrencilere açmış...

2008 yılına kadar Kapı İlköğretim Okulu, buraya tayin edilen öğretmenlerine kısa süreli ev sahipliği yapabildi...gelen öğretmen kısa süre sonra ayrıldı...okulun bakımını üstlenen ne köylü, ne de başka kimse olmadı...taa ki Sezer Öğretmen gelene dek...

Proje alanımıza en yakın tek okul olması dolayısıyla öğretmenleri yaptığımız çalışmalar konusunda bilgilendirmek üzere yakından izlediğimiz okulun çehresi Sezer Öğretmenin gelişiyle değişmeye başladı...bir sene sonra aynı okula atanan meslektaşı Emre Öğretmen ile birlikte okulu, okul kimliğine geri döndürüp, öğrencilerin düzen içinde okula devam etmelerini sağladılar...
Kendilerini tekrar gördüğümüze sevinerek biraz sohbet ettik...sabahtan öğlene kadar yeni öğrencileriyle tanıştıktan sonra, ders bitimi resmi kıyafetlerinin yerini t-shirtlar alıyor...okul temizliği ve bakımı ile güne devam edeceklerini öğreniyoruz...mesai saati yerini, okulla ilgili diğer işlerin tamamlanmasına bırakıyor...


Günlük alan çalışması bitimimiz, öğretmenlerimizin ders bitim saatiyle uyuşuyor...o gün dinlenmek yerine, Sezer ve Emre Öğretmenlerin yanında olup, bir sonraki güne sınıflarını hazır edebilme çabalarına yardımcı olmak istiyoruz...
Temmuz ve Ağustos aylarında okulun boş olması, yarasaların çatıya yuva yapmalarına yol açmış...yarasa dışkısının kokusunun ne kadar keskin olabileceğini tahmin edemezdim...kokuyu yokedilmek için okulun duvarlarının fırçalanması işini Can üstleniyor...


Mehmet'in iyi bir boya ustası olduğunu bu sayede öğrenmiş oluyoruz...boya fırçasını düzgün kullanmak konusundaki dersimi Mehmet'den alıyorum...


Sezer Öğretmen alçıyla kapanması gereken boşlukları titizlikle dolduruyor...


Kışın tarım işçilerinin çocuklarıyla birlikte 180'e ulaşan öğrenci sayısını 1,2,3 ve 4. sınıflar şeklinde okutabilmek için sahip olunan sınıf sayısı 1,5...


Sınıf haline getirilmiş okul müdürü odası...


Okulun iç bakımından sonra sırası gelen bahçe bakımında, ders sonrası öğrenciler, öğretmenlerinin yanından ayrılmıyorlar...ellerinden geldiğince öğretmenlerine yardımcı olmaya çalışıyorlar...


Emre Öğretmenin oğlu Mustafa Kemal, abileriyle iyi anlaşıyor...hemşire olan annesinin yoğun çalışma temposu nedeniyle, hafta içi babasıyla okulda kalıp şimdiden ilk öğrencilik deneyimini yaşıyor...uyum konusunda oldukça başarılı...


Köydeki çocukların tek sosyal ortamı okul...


Bu sene köyde ilk defa, öğretmen değiştirmeden ilk 4 sınıfı tamamlayan öğrenciler olacaklarını öğreniyoruz Emre Öğretmenden...


Burası, Adana Merkez'den sadece bir saat uzaklıkta bir köy okulu...doğuda yolları kapalı bir dağ köyünde değil...4 senedir oldukça kısıtlı imkanlarla, çok sayıda öğrenciyi yetiştirmeye çalışan iki azimli öğretmen var...dilekleri; daha iyi çalışabilmek için okula bir sınıf daha eklenebilmesi ve gerekli ekipmanının tamamlanması...Köy Öğretmeni olmak kolay bir iş değil...onların özverili çalışmalarına elimizden gelebilecek her türlü yardımı yapmak hedeflerimizden biri olmalı...ülkemizin daha aydınlık bir geleceğe yol alabilmesi için...
Yeni Eğitim/Öğretim yılının en iyi şekilde tamamlanması dileğiyle...


6 Eylül 2012 Perşembe

Çöl bilgesi


Bitkilerin En Güzel Tarihi kitabı yazarlarından Théodore Monod...

Çöl bilgesi Thédore Monod bıkıp usanmadan, yaşama saygı duymanın gerekliliğini vurguluyor. 1902 doğumlu olan Monod, 1940'ta keşfedilmiş, ancak sonra yitip gitmiş minik bir çiçeği aramaktan hala vazgeçmiş değil. İlerlemiş yaşına karşın her yıl pek çok yolculuğa çıkan Monod'yu görebilmek için Moritanya taraflarında, Libya çöllerinde, Tibesti'de, Sahra'nın ortasında bir yerlerde dolaşmak zorundasınız...Ya da bizim yaptığımız gibi, geçerken uğradığı Müze'de onun birkaç saatini çalmanız gerekiyor! Onun doğaya yönelişi çocukken Botanik Bahçesi'nde başlamış, ve orası onun merkez üssü olarak kalmış. Botanikçi, zoolog, jeolog, arkeolog, antropolog olan Monod, dallar arasında sınır tanımıyor. Bu incecik adam, son derece etkileyici, güçlü bir kişiliğe sahip. Thédore Monod yaşayan bir efsane...

Fotoğraf: editionsnevicata.be


Enstitü, Deniz Akademisi, Denizaşırı Bilimler Akademisi, Belçika, Portekiz, İngiliz ve Amerikan Bilim Akademileri üyesi olarak, aldığı ödüllerin verdiği gönençle köşesine çekilip, sonuna kadar hakettiği emekliliğin keyfini çıkarabilirdi. Ancak kendi iç dünyasına dalmayı seven bu serüvenci, taptaze bir merak ve coşkuyla çölü bir baştan bir başa kat etmeyi yeğliyor; insanın birçok yönüyle gezegene zarar veren bir primat olarak kalmasına biraz üzülmesine rağmen. (Monod 2000 yılında vefat etti). (Bitkilerin En Güzel Tarihi, İş Bankası Kültür Yayınları)

3 Eylül 2012 Pazartesi

Hangi uygarlığı merak edersiniz?


Dünyanın çevresini dolaşan ilk gezginin kim olduğunu bilmiyorum...biraz önce Vikinglerin Amerika kıtasını Christopher Columbus'un 1492'deki Atlantik yolculuğundan 600 yıl önce keşfettiğini öğrendim...Vikingler, olağanüstü yetenekli gemi yapım ustaları...

Geçmişe bir yolculuk hakkım olsa Aztekleri görmek isterdim...zengin bir mitoloji ve kültürel mirasa sahipler...Cortes'ten önce Azteklere ulaşma şansım olsa, böylesine özgün bir uygarlığın yokedilmesinin önüne geçebilir miydim?...

Çizim: National Geographic Arşivi

13 milyonluk bir nüfustan oluşan çok büyük ve zengin bir imparatorluk olan Aztekler gelişmiş tarım yöntemlerine, kendilerine ait bir dine, takvime, alfabeye sahiplerdi. Aztekleri keşfedenler İspanyollar oldu. Hernan Cortes ve onun özel ordusu Aztek başkenti olan Tenochtitlan´a giderken Popocateptel volkanik dağının yanından geçtiler ve ilk kez bir volkan görmüş oldular. Adamları ve Cortes başkente ulaştıklarında Aztek imparatoru Montezuma onları karşılamak için bekliyordu. Aztek imparatoru göz kamaştırıcı elbiseler giymişti. O, Cortes ve adamlarının başkente girmesine izin verdi. Cortes´in sadece 600 askeri vardı ve Aztek imparatoru onları kolayca yok ettirebilirdi. Ancak Aztek takvimine göre bu yıl çok özel bir yıldı. İnançlarına göre bu yılda Quetzalcoatl adlı bir tanrı Aztekleri yok edecekti. Bu tanrının efsanedeki tarifleri Cortes´e çok benziyordu. Bu yüzden Aztek imparatoru, Cortes'in tanrı olduğuna karar verdi. Cortes başkentte birkaç gün geçirdikten sonra güvende olmadığını sezdi. Hayatta kalmalarını sağlayan tek şeyin imparatorun varlığı olduğunu fark etti. Bu nedenle Aztekleri denetim altına alabilmek için imparatoru tutsak almaya karar verdiler. Cortes birkaç ay daha şehirde kaldıktan sonra ayrıldı. O gittikten sonra başka İspanyollar Aztek'e saldırdılar. Cortes yeni ordusuyla geri geldiğinde Cuitlahuac imparator olmuştu. Ancak bunu bilmeyen Cortes Aztekleri kontrol altına almak için Montezuma'yı tutsak aldı ve halkı etkilemek için onu kraliyet sarayının çatısına çıkardı. Ancak halk onlara taş atarak tepkisini gösterdi. Atılan taşlardan biri Montezuma'nın ölümüne neden oldu. 1521'de Aztekler teslim olana kadar 4 ay savaş yapıldı (Kaynak: Wikipedia.org).