1 Ocak 2012 Pazar

Ne bildiğimizi bilmek


Bir kuruluşun yeri doldurulamayacak tek sermayesi, çalışanlarının sahip olduğu bilgi ve beceridir. Bu sermayenin üretkenliği ise çalışanların yetkinliklerini diğerleriyle etkin bir şekilde paylaşmalarına bağlıdır. (A. Carnegie)

Bilgi yönetiminin nihai hedefi nedir sorusuna akla gelen genel cevap “doğru olanı yapmak” olarak düşünülürmüş...Bilgi yönetiminin hedefi, doğru olanı yapmak değil, yapılması gerekeni “doğru yapmak” olarak tanımlanıyor...Bilgi yönetimi tek tek her durumda neyin doğru olduğunu bulmanın yollarını oluşturmuyor, “tüm iş süreçlerinde bilginin sağlıklı bir büyüme amacına yönelik olarak üretilmesi, aktarılması, yenilenmesi ve uygulanmasını” içeriyor...

“İnsan” bu noktada anahtar kavram...Teknolojik sistemlerde depolanan veriyi sürekli değerlendiren, bunlardan sonuçlar çıkaran, elde ettiği bilgiyi eyleme dönüştüren güç...En iyi uygulamalar insan tarafından analiz edilip değerlendirilmedikçe bir işe yaramıyor...

Bir yığın halinde depolanan veri, anlamlandırılıp paylaşıldığı sürece bilgiye dönüşebiliyor ve bu dönüşümü sağlayabilecek kaynak yine insan...Bu noktada kurumların içinde bilginin ve en iyi uygulamaların aktarımının kritik bir önemi var...Ne bildiğimizi bilmemek bize birçok stratejik konuda çok pahalıya malolabiliyor...(O’Dell ve ark.; Ne Bildiğimizi Bir Bilseydik).

Bilgi yönetimi, doğru bilginin doğru zamanda doğru insanlara ulaştırılması ve çalışanlara bilginin paylaşılması ve organizasyonel performansın iyileştirilmesi sürecinde enformasyonun harekete geçirilmesi konusunda yardımcı olunmasına yönelik bilinçli bir strateji...

Hiçbir kuruluş ve kişi yeni birşeyler öğrenmeden gelişemez...Günümüzde, daha iyi bir düşüncenin kullanılmadan geçirildiği her gün, yitirilen bir fırsat olarak tanımlanıyor...Daha fazla kaliteli bilgiyi, daha hızlı paylaşmak zorundayız...En sağlıklı ve iyi sonuçlara ulaşabilmek için...

Fotoğraf: M.Melfor/National Geographic

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder