30 Aralık 2012 Pazar

Vazodaki çiçeklerim nereden geliyor?


Rengarenk kesme çiçekleri seviyorum...türlerine göre uygun vazolar bulmayı da...arada çiçekçilerle sohbet ederken bazıları aklıma gelmeyecek dipnotlar ediniyorum...2000'li yılların başlarında çok sevdiğim nergislerin İzmir Karaburun'da da yetiştirildiğini öğrenmiştim ve ilk defa bir nergis tarlasını Karaburun'da gördüm...çok etkileyiciydi benim için... Geçtiğimiz yıllarda Antalya, Bursa ve Yalova'dan da İstanbul'a kesme çiçeklerin geldiğini öğrendim...



Kesme çiçek yetiştiriciliği, diğer birçok sektöre göre dünyada büyüyen yeni sektörler arasında gösteriliyor...Akdeniz Üniversitesi'nin bir çalışmasında, dünya kesme çiçek üretimi ve ihracatında Hollanda ve Kolombiya'nın en önemli ülkeler olup, dünya pazarının yarısından fazlasına sahip olduklarından bahsediliyor...Türkiye'de ise üretimde ilk sırayı Antalya alıyor...        


Türkiye'nin kesme çiçek ihraç ettiği ana ülke de İngiltere... İngiltere'yi diğer Avrupa ülkeleri izliyor...Türkiye'de yaklaşık 5 bin ailenin kesme çiçek üretimiyle uğraştığı bir başka haberde yer alıyor...

27 Aralık 2012 Perşembe

Taze patates ve arap sabunu


Semt pazarlarının kokusunu çok severim...marketlerdeki sebze reyonlarının aksine hep hoş bir sebze kokusu olur...pazarcıların üzerlerine su serpmek gibi klasik pazarlama yöntemleriyle renkleri de genellikle parlak ve çekicidir...bugün semt pazarının içinden geçtim...bir tezgahtaki minicik taze patateslere gözüm takıldı...epeydir böylesine küçük ve taze patatesle karşılaşmamıştım...hemen yanındaki brüksel lahanalarıyla karışık aldım biraz...en yakın zamanda semt pazarınızdan etrafınıza bakarak geçmeyi deneyin...kokusunu unuttuğunuz sebze ve meyveler size göz kırpacak bulundukları tezgahlardan...


Trabzon hurması mevsimi de geldi...


Duvarımızdaki birkaç lekeyi, duvara zarar vermeden temizlemenin yolu arap sabunuymuş...markette deterjan raflarının en altında, köşede bir yerlerde birkaç paket bulunuyor...sanırım artık pek popüler olmasa da hala bazı noktalarda kendisinin önüne geçilemeyen temizlik ürünlerinden biri...günlük koşturma içinde öncelikle akla gelmez değil mi?...arap sabununun da yeri ayrıymış işte...zamanın eskitemediklerinden biri... 

14 Aralık 2012 Cuma

Kış gelmiş...


Bu sene kışın geldiğini iki gün önceye kadar farketmemişim...közlenmiş kestane kokusundan hatırlamalıydım oysa...


hafta başında nergis kokusunu Komşufırın'ın hemen kıyısında çiçek satan hanımın çiçekleri arasında buram buram duyduğumda biran silkindim... koca bir demet nergisi hiç düşünmeden alıverdim...bu hayal ötesi kokuyu duyunca mutluluk hissediyorum...

sonra Irmak'la baktık yılbaşı yaklaşıyor...yılbaşı kartlarımızı yazmaya başladık...ofiste de Nilüfer ve Nilay'la yazıyoruz kartlarımızı...sevdiğimiz, değer verdiğimiz, gülümsemesini istediğimiz dostlarımıza, arkadaşlarımıza, meslektaşlarımıza minik notlarımız var...hatırlanmak kadar hatırlayabildiğimizi ifade etmek içimizi ısıtır...


kışın geldiğini farkedemedim...ansızın kapımı çaldı...biraz hazırlıksız yakalandım... nergis kokusunu kaçırmadım neyse ki...ve kalbimizden geçen rengarenk yeni yıl dileklerimizi...

13 Aralık 2012 Perşembe

Akdenizli olmak


Dünyanın en büyük iç denizi...

İngilizce adı Mediterranean Sea. Bu da Latincedeki Mediterraneustan (Medi: Orta + terra: Toprak, yer) gelmekte. Yunancada Mesogeios. Arapçadaki karşılığı البحر الأبيض المتوسط (El Bahre-l Ebyedu'l-Mutavassit) “'ortada yer alan beyaz deniz'” anlamında. Farsça'da Akdeniz için kullanılan Bahr-i Sefid ismi Osmanlı dönemi haritalarında da gözükmekte. Romalılar da Mare Nostrum derler ki bu da Bizim Deniz anlamına geliyordu.
“Akdeniz” isminin kaynağıyla ilgili inanılan iddialardan bir diğeri de eski Türklerde “mavi” rengin doğunun, “ak” rengin batının, “kırmızı” rengin güneyin ve “kara” rengin kuzeyin sembolü olarak kullanılmış olmasıdır. Bu iddiaya göre Akdeniz adlandırmasını ortaya koyan dil bilincinde Ege ve Akdeniz'i tek bir deniz olarak gören yaklaşım vardır. (Kaynak: wikipedia.org)

Akdeniz (NASA uydu görüntüsü)

Bugün kıyısında 24 farklı ülkenin kültürünü barındıran özel bir deniz Akdeniz...birçok hikaye anlatılabilir, çok şey söylenebilir hakkında...

25-29 Kasım 2012'de 22 Akdeniz ülkesinden yaklaşık 350 kişi, Akdeniz'in korunmasına yönelik yeni adımlar atmak üzere Antalya'da bir araya geldi...yaklaşık 2,5 milyon kilometrekare alanıyla milyonlarca insanın ilgi odağı olan iç deniz için her Akdenizlinin dikkat etmesi gereken konuları, hedefleri ortak bir noktada buluşturabilmek için...

22 farklı ülkenin mutfak kültüründen esintiler yaşanan açılış akşamı, katılımcıların keyifli ve içten katkılarıyla oldukça renkli geçti...masadan masaya farklı lezzetleri tatmak üzere yapılan ziyaretler, keyifli sohbetlere dönüştü ve Forum'un sıcak bir atmosferle başlamasını sağladı...tattığımız her yeni tatla Akdenizli olmanın keyfini ve sıcaklığını birkez daha hissettik...

Masalar özenle hazırlandı...


Sunulan herbir lezzet hakkında sohbetler başladı...


Masalar, eklenen herbir yeni tat ile renklenmeye devam etti...


Çeşit çeşit hurmalar, peynirler, tatlılar, ezmeler, rengarenk zarif şişeler...

 

Akdeniz mutfak kültürü, ruhu ve sıcaklığını paylaşmak, bu kadar geniş bir topluluğun bu kadar keyifli bir akşam geçirmesine anlamlı bir vesileydi...

10 Aralık 2012 Pazartesi

Hayalperestler


Kitap raflarına bakarken yeni bir kitap alıp okuma ihtiyacı hissettim... baktığım ilk raflarda güzel güncel kitaplar vardı...içimden bir ses biraz daha ilerlememi söyleyiverdi...bir rafta diğerleri gibi parıldamayan ancak elimi uzattığım küçük, gösterişsiz ve pek kalın olmayan kitabı birkaç dakika içinde alıverdim...Patti Smith'in Hayalperestler'i...

...Bir öğleden sonra kasabaya yollanmıştım. Biraz tedirgindim; balık yemi satan adama çayırdaki insanları soracaktım. Çocuklar korkardı o adamdan. Ama ben onun sonsuza kadar yaşayacak kutsal biri olduğunu düşünürdüm; özellikle de ışık üzerine belli açılardan vurduğunda... Kasabanın en yaşlı adamıydı, kasabanın en eski evinde otururdu; bakımsız bir ön bahçenin ardında duran siyah boyalı, döküntü bir kulübe. Yamuk çatısının üzerinde BALIK YEMİ yazardı. Saçı sakalı ağırmış bu yaşlı adamcağız, üzerinde tulumuyla, havanın durumuna bakmaksızın, hep evinin önünde oturur, dünyayı ve rahmetli karısının mezarını gözetirdi.

Yanına gelip durdum. Bana sorarsanız, ona hiçbir şey sormadım. Çünkü aklım bir o yana, bir bu yana savruluyor, dilimle işbirliği yapmıyordu. Ama belki de bir-iki sözcük kaçmıştır ağzımdan. Çünkü yanıt verdi; gözlerini açmadan piposunun çanağını çevirdi, sonra dudaklarını oynatmadan konuştu:

Hayalperestlerdir onlar...

Daha fazla soru sorup kurcalamadım. Belli ki mesele fazla hassas, fazla önemliydi. Tek yapabildiğim kaçmak oldu; allahaısmarladık demeyi bile zar zor hatırlayarak, adeta uçarak uzaklaştım. Koşarken ona el sallamak üzere arkama baktım. Gözleri açıktı, benimkileri yakaladı; gözlerinde gördüğümü ifade edebilecek tek bir sözcük var, o da görkem...


Fotoğraf: Jim Richardson, (National Geographic)

7 Aralık 2012 Cuma

Polar Express


Aralık ayı geldiğinde "Polar Express" ruhu yayılıyor zihnime...yeniden izlemek, hayal gücünün sınırlarını yeniden keşfetmek gibi...yolculardan biri olmak, muhteşem bir noktaya yol almak...


21 Kasım 2012 Çarşamba

Yağmur Perisi



Yeryüzüne bakıp gülümsedi Yağmur Perisi:Herşeyin maskesiz, içten ve kendisi olmasına izin verildiğinde, yeryüzü hayal ötesi güzellikte bir yerdi...


Fotoğraf: Jennifer Jesse (National Geographic Arşivi)

14 Kasım 2012 Çarşamba

Günaydın çocuklar


Selin gün boyu Barış Manço şarkılarından esintiler çaldı...İçimize işleyen, "işte bu" dedirten, arada gülümseten, bazen de düşündüren satır araları..."bırakalım renkleri çocuklara"...daha da güzeli bırakalım kendimizi de çocuklara: bizi de renklere karıştırsınlar...yerkürenin yüzü bir an gülsün...

Fotoğraf: Raul Mostoslavsky (National Geographic Arşivi)


Hey hey Günaydın çocuklar günaydın
Hep güler yüzle karşılarsınız beni
Hey hey günaydın çocuklar günaydın
Sabah akşam bıkmadan dinlersiniz beni

Dün gece düşündüm de renkler olmasaydı
yaşanmazdı bu dünyada
Korktuğum odur ki kapkara bir dünyayı
isteyenler var aramızda

Oyun ister bazen büyükler tabancalar kılıçlar tüfekler
Zevk meselesi bu karışılmaz
Tartışılmaz zevkler ve renkler sizin olsun bütün bu zevkler
Bırakın renkleri çocuklara

Hey hey günaydın çocuklar günaydın
Siz hiç kırmızı bir ağaç gördünüz mü
Hey hey günaydın çocuklar günaydın
Gökyüzü neden mavi düşündünüz mü

Başak sarı çim yeşil her şeyin bir rengi var
değişmez doğanın dengesi
Mor turuncu sarı eflatun pembe haki çamur bile kahverengi
Oyun ister bazen büyükler tabancalar kılıçlar tüfekler
Zevk meselesi bu karışılmaz
Tartışılmaz zevkler ve renkler sizin olsun bütün bu zevkler
Bırakın renkleri çocuklara

Uzakta bir ülkede insanlar anlaşmış
tam silahları bırakırken
İçlerinde ikisi hemen karşı çıkmış sonuçta onlar kazanmış
İkisinin de önünde birer düğme varmış
biri yeşil diğeri kırmızı
Bir iki üç demişler basıvermişler
ve sonunda dünya kapkaranlık olmuş
Tam istedikleri gibi

Oyun ister bazen büyükler tabancalar kılıçlar tüfekler
Zevk meselesi bu karışılmaz
Tartışılmaz zevkler ve renkler sizin olsun bütün bu zevkler
Bırakın renkleri çocuklara

Oyun ister bütün çocuklar

Barış Manço

11 Kasım 2012 Pazar

Dönüm noktası


Anlambilim.net aşağıdaki şekillerde tanımlamış "dönüm noktası"nı;
  1. Bir olayın yeni bir duruma geçme zamanı.
  2. Bir eğrinin içbükeylikten dışbükeyliğe (ya da karşıtı) döndüğü nokta.
  3. Çevrimsel bir dalgalanmada ekonominin yönünün değiştiği nokta. krş. dip, doruk
İngilizce karşılıkları;
  1. en: crossroads. crunch. landmark. milestone. watershed.
  2. en: turning point. turning / critical point. crisis. crosss. 
  3. en: point of inflexion
Peki yaşamın dönüm noktası neresidir?...ne zaman gelir, nerelerden geçer, nereye gider?


Fotoğraf: Toni Guetta (National Geographic Arşivi)

10 Kasım 2012 Cumartesi

Benim sadık yarim...



KARA TOPRAK

Dost dost diye nicesine sarıldım
Benim sâdık yârim kara topraktır
Beyhude dolandım boşa yoruldum
Benim sâdık yârim kara topraktır

Nice güzellere bağlandım kaldım
Ne bir vefa gördüm ne fayda buldum
Her türlü isteğim topraktan aldım
Benim sâdık yârim kara topraktır

Koyun verdi kuzu verdi süt verdi
Yemek verdi ekmek verdi et verdi
Kazma ile döğmeyince kıt verdi
Benim sâdık yârim kara topraktır

Fotoğraf: Tiong Wee Wong (National Geographic Arşivi)


Âdem'den bu deme neslim getirdi
Bana türlü türlü meyva yedirdi
Her gün beni tepesinde götürdü
Benim sâdık yârim kara topraktır

Karnın yardım kazmayınan belinen
Yüzün yırttım tırnağınan elinen
Yine beni karşıladı gülünen
Benim sâdık yârim kara topraktır

İşkence yaptıkça bana gülerdi
Bunda yalan yoktur herkes de gördü
Bir çekirdek verdim dört bostan verdi
Benim sadık yârim kara topraktır

Havaya bakarsam hava alırım
Toprağa bakarsam dua alırım
Topraktan ayrılsam nerde kalırım
Benim sâdık yârim kara topraktır

Dileğin varsa iste Allah'tan
Almak için uzak gitme topraktan
Cömertlik toprağa verilmiş Hak'tan
Benim sâdık yârim kara topraktır

Hakikat ararsan açık bir nokta
Allah kula yakın kul da Allah'a
Hakkın gizli hazinesi   toprakta
Benim sâdık yârim kara topraktır

Bütün kusurumuzu toprak gizliyor
Merhem çalıp yaralarımı düzlüyor
Kolun açmış yollarımı gözlüyor
Benim sâdık yârim kara topraktır

Her kim ki olursa bu sırra mazhar
Dünyaya bırakır ölmez bir eser
Gün gelir Veysel'i bağrına basar
Benim sâdık yârim kara topraktır
Aşık Veysel Şatıroğlu

8 Kasım 2012 Perşembe

Nesli tehlikede olan hayvan dostlarımız sınıfımızda


İki sene önce yaklaşık bu zamanlardı...Adana'da yaban hayatı içerikli bilgilendirme toplantısının ön hazırlıklarıyla uğraşıyordum...Volkan, Adana'da eğitim verdiği bir grup öğretmene de toplantının duyurusunu gönderdikten sonra iki öğretmenden cevap geldi: çok sevinmiştim...Aralık ayı ortasında toplantıyı gerçekleştirdiğimiz tarihte, iki öğretmenden biri başka bir çalışmada görevlendirilmişti ve o gün Seda Öğretmen ile tanıştık...ciddi bir soğuk algınlığı geçiriyor olmasına rağmen sunumları izlemeye gelmişti... saz  kedisi, deniz kaplumbağaları ve iklim değişikliği sunumlarını sonuna kadar dinledi...


2011 yazında, Akyatan Yaban Hayatı Geliştirme Sahası'ndaki kampımıza gelerek iki gün alan çalışmalarımıza katıldı...


Büyük bir sabırla, kendisinin ustalaşmış olduğu origami sanatına bir adım atmamıza yardımcı oldu...meraklı arkadaşlarımıza ellerindeki kağıtları harika birer kuşa nasıl dönüştürebileceklerini anlattı, gösterdi...


2012 Mart ayı geldiğinde, kendisinden aldığım bir mesaj beni tekrar sevindirdi...Seda Öğretmen, meslektaşı Meryem Öğretmen ile birlikte, peçeli baykuşları, saz kedilerini ve deniz kaplumbağalarını, oldukça keyifli faaliyetlerle sınıflarına taşımış ve öğrencileriyle tanıştırmıştı...gönderdiği çalışma örneklerinden etkilendiğimi itiraf ediyorum: minik bir yaban hayatı projesi oluşturmuşlardı Meryem Öğretmen ve öğrencileriyle birlikte...

Seda ve Meryem Öğretmenler, sınıflarında yaptıkları ve öğrencilerinde farkındalık oluşturabildikleri çalışmalarını sunmak üzere Ekim ayında bizlerle birlikte, Çanakkale'de, Ulusal Sempozyum'daydılar: "Peçeli Baykuş, Saz Kedisi, Deniz Kaplumbağaları: Nesli Tehlikede Olan Hayvan Dostlarımız Sınıfımızda"...

Sunumu Seda Öğretmenimiz yaparken, amfiyi dolduran katılımcılar ilerleyen her slayt, paylaşılan her çizim/öykü, izlenen her mini video ile dikkatle, keyifle ve aynı zamanda eğlenerek Seda Öğretmeni dinliyor ve müfredat kapsamında öğrencilerle yapılan faaliyetlerin sonuçlarından etkileniyorlardı...oturum başkanının ilk defa bir sunumu daha iyi izleyebilmek için masasından kalkıp yerini değiştirdiğini gördüm...her bir sunumun 15 dk'lık süresi varken, benim veya programı hazırlayan hocalarımızdan birinin hatamızla bu sunuma 45 dk süre verilmişti...bugüne kadar yapılan en iyi program hatasıydı belki de...kimse sıkılmadı, aksine sonuna kadar içtenlikle dinledi katılımcılar sunumu...yer yer gülmekten gözlerden yaş gelirken, yer yer duygulandık...Adana'nın bir köşesindeki bir devlet ilköğretim okulunda yapılan çalışmadan hep birlikte etkilendik... sunumun sonunda Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, Genel Müdür Yardımcısı Mustafa Bey'in sunumu izlediği yerden kalkıp, Seda Öğretmen'in elini sıkarak: "Milli Eğitim Bakanlığımızın iki öğretmeninin nesli tehlike altında olan türler konusunda yapmış olduğu böyle bir çalışmayı görmekten duyduğu memnuniyeti" ifade etmesi, çalışmanın ve sunumun içtenlik ve farklılığına son derece uyumlu bir "sonsöz" oldu...

Seda ve Meryem Öğretmenlerimizin bir sonraki çalışmalarını merakla bekliyoruz... tekrardan içten sevgi ve teşekkürlerimizle...

Fotoğraf:Nilüfer

29 Ekim 2012 Pazartesi

Tüm çocuklar güzeldir


Atatürk, yaşamı boyunca tüm sevdiklerine, kaç yaşında olurlarsa olsunlar "çocuk" diye seslenmiş...ÇOCUK, O'nun için SEVGİ demekmiş... sevgisi öyle büyükmüş ki, kimsenin sahip olamayacağı kadar çok çocuğu olmuş, olmaya devam ediyor...

Kaynak: fensayfsam.com

Kaynak: isteataturk.com

Sevgi, Yerküredeki tüm çocukların hakkı...


Ve Sevgili Sibel Hocam, tıpkı ifade ettiğiniz gibi :"Tüm çocuklar güzeldir"...

Fotoğraf: Nilüfer

23 Ekim 2012 Salı

Kaplumbağadan yolu geçenler


11 Ekim 2012, Çanakkale

Hayat yolunda koştururken, geçmişte bizimle aynı yolda koşturmuş olan değerli insanları zaman zaman unuturuz...bazen o an yaptıklarımız en önemli şeylermiş gibi gelir...oysa bizlerin bugün uğraştığı birçok konunun kökeninde onlarca, yüzlerce farklı insanın emeği vardır...

Ulusal Sempozyum'un açılış günü için Sempozyum Yürütücüsü Şükran Hocam'ın fikriydi "Kaplumbağadan yolu geçenler"...Hakan Hocam ve bana vermeyi uygun görmüş bu bölümün hazırlığını...ikimizin de arşiv ilgisini farketmiş olmalı...bizim için de keyifli bir çalışma oldu...Hakan Hocam, İzmir'de arşivini tararken, ben de İstanbul'da başladım arşiv taramasına... telefon ve internet yoluyla bulgularımızı paylaştık...Nilüfer sunum şekli konusunda bize sabırla yardımcı oldu...bi dolu fotoğraf, yüzlerce insanın emeği, ruhu...ilk bölüm için 80 civarında fotoğraf ayırdık...ekiplere yeni katılan genç arkadaşlarımıza geçmiş süreçlerin bir özeti, bizlere de yıllar içinde geçirdiğimiz bi dolu aşamanın bir hatırlatması, bir bölümümüzün bilmediği bazı detaylar...herkesin ilgisini çekebilecek bir nokta yakalamaya çalıştık...işte "o an"lardan sadece birkaçı...

Erişebildiğimiz en eski belge...5 Ağustos 1932 tarihli Cumhuriyet Gazetesi: en sağdaki paragraf kaplumbağa ihracatı ile ilgili bir haber...o tarihte deniz kaplumbağalarının avcılığı ve ticareti yasal...


Prof.Dr. Remzi Geldiay...1970'li yılların başlarında ilk alan çalışmalarını yapan biyolog (Fotoğraf: Hakan Durmuş Arşivi).


Nergis Yazgan (ortada)...doğa korumacı...1970'li yıllar...1986'da Dalyan'da İztuzu Kumsalı'na yapılmak istenen büyük bir turizm yatırımına karşı mücadele eden ulusal STK'lardan en uzun soluklusunun uzun zaman görevde kalan yöneticisi...hala gönüllü olarak doğa koruma çalışmalarına devam ediyor (Fotoğraf: WWF-Türkiye Arşivi)


Akdeniz kıyılarımızda bulunan deniz kaplumbağası yuvalama kumsallarının belirlendiği ilk alan çalışmasının rapor kapağı (1988)...kapak fotoğrafı Akyatan Kumsalı...


Alan ekibi isim listesi...Prof.Dr. İbrahim Baran, Hakan Hocam, Oğuz ve Yakup, Adem Hoca, Gürdoğar...bugün halen alan çalışmalarına devam eden bilim insanlarının belki de ilk kapsamlı alan çalışması (1988)...


1980'lerin sonları...Max Kasparek (biyolog)(solda) ve Hakan Hocam (sağda)...(Fotoğraf: H.Durmuş Arşivi)


Prof.Dr. İbrahim Baran Hoca ve Prof.Dr. Oğuz Türkozan'ın öğrencilik yılları...alan çalışması (Fotoğraf: Oğuz Türkozan Arşivi)


Deniz Kaplumbağası Komisyon çalışmaları katılımcılarından bir bölümü...1990 yılı...
(Fotoğraf: WWF-Türkiye Arşivi)


Birinci Ulusal Deniz Kaplumbağaları Sempozyumu...2003, İstanbul...deniz kaplumbağaları ve koruması konusunda çalışan kişi ve kurum sayısı gün geçtikçe artıyor...nesli tehlike altındaki bir tür konusunda ulusal farkındalığın artışına en anlamlı örneklerden biri...(Fotoğraf: WWF-Türkiye Arşivi)


Ulusal Tür Eylem Planı Çalıştayı...2006, Dalyan (Muğla)...(Fotoğraf:WWF-Türkiye Arşivi)


İkinci Ulusal Deniz Kaplumbağaları Sempozyumu...2007, Dalyan (Muğla) Sempozyum Yürütücüsü Yakup Hoca...(Fotoğraf: Yakup Kaska Arşivi)


Üçüncü Ulusal Deniz Kaplumbağaları Sempozyumu...2009, Mersin... Sempozyum Yürütücüsü Serap Hocam...


Kamu (Bakanlıklar, yerel yönetimler), akademik kuruluşlar, yerele yayılan sivil toplum kuruluşları...hiçbiri olmazsa olmaz...


Hakan Hocam'la slaytlarımızın birleştirilmiş haline sunum öncesi birlikte bakma fırsatını bulduğumuz an...

Fotoğraf: Nilüfer

"Kaplumbağadan yolu geçenler" bölümü onur misafirlerinden Nergis Hanım...İbrahim Baran Hocamız ne yazık ki bu bölüme katılamadı...Nergis Hanım, 1970'lerin sonları ve 80'li yıllarda Dalyan Hikayesini bizlere bugünmüş gibi anılarıyla yaşattı...hikayeyi günün şahitlerinden dinlemek ayrı bir ruh katıyor tarihçelerimize... 

Fotoğraf: Nilüfer

Nergis Hanım, Hakan Hocam ve ben...

Fotoğraf: Nilüfer

Bu fotoğraf Dördüncü Ulusal Deniz Kaplumbağaları Sempozyumu'nun favori fotoğrafıdır benim için...Oğuz'un "Zamanda Yolculuk" sunumu ardından Hakan Hocam'ın "yıl 1990, yer Mersin Kazanlı Kumsalı alan kampı...iki yabancı öğrenci, öğretmenleri ve Nergis Hanım bir gün alana geldiler...Oğuz o zaman birinci sınıf öğrencisi..." şeklinde başlayan hikayesinin üç kahramanı yıllar sonra ilk defa bir araya gelmiş...ben de "bu an"ı kaçırmadım..."Kaplumbağadan yolu geçenler" kitap haline geldiğinde (Hakan Hocam, kitap konusunu notlarınıza ekleyin lütfen :)) yerini almak üzere...


Hakan Hocam'la arşivlerde hızımızı aldık...durmak olmaz...Beşinci Sempozyum...hedef 2014 Adana...büyük ihtimal bizi izlemeye devam etmek isteyeceksiniz...Yolları kaplumbağadan geçen  doğa dostlarının izindeyiz...fotoğraflarınız ve alan hikayelerinizle katkılarınızı bekliyoruz...


Fotoğraf: Nilüfer