27 Ocak 2012 Cuma

Pencereden kar manzaraları...


Bugün öğle vakti İstanbul...ofisin penceresinden kısa kısa kar manzaraları..."her yerde kar var"...

22 Ocak 2012 Pazar

Endişe bebekleri...

Bu haftasonu bir kitapçıda aramadığım bir anda TÜBİTAK Yayınları'nın Coğrafya Ansiklopedisi ve Dünya Atlası ile karşılaştığıma sevindim...Dünya coğrafyasına adım atmanın keyifli bir yolu...sayfalar ardı ardına, zamanın nasıl geçtiğini farketmeden açılıveriyor...

Orta Amerika'ya geldiğimde "endişe bebekleri" ilgimi çekti...Orta Amerika'daki çocukların bazen "endişe bebekleri" denilen, kendi yaptıkları küçük, renkli oyuncak bebekler...efsaneye göre çocuklar, gece yatmadan bebeklerine endişelerini anlatıp bebekleri yastıklarının altına koyarlarsa, sabah tüm endişelerinden kurtulurlarmış...

Kaynak: Wikipedia.org

16 Ocak 2012 Pazartesi

Kış çiçekleri...

Kışın sokaklardaki çiçek tezgahlarına uğramadan geçmeyin...soğuğa inat çiçekler rengarenk...inanılmaz kokularını biraz yakınlaşınca hissedin... nergisler, yeni yeni çıkan sümbüller ve ardından yaseminler...soğuk kışın ılık ve gülümseyen çehresi...


8 Ocak 2012 Pazar

Kar leoparı...


Kar leoparıyla (snow leopard/Uncia uncia) ilk defa BBC'nin yaban hayatı ile ilgili bir belgeselini izlerken tanışmış ve etkilenmiştim...Pakistan sınırlarındaydı yanılmıyorsam, Himalayalar'a tırmanıyor, kayalıkların kenarından emin adımlarla geçiyordu...diğer leopar türlerine göre daha yavaşmış gibi bir görüntüsü vardı...avını kovalarken herşey değişti... öylesine "karizmatik"ti...sayıları çok azalmıştı...özellikle kaçak avcılık yüzünden beslendiği hayvanların avcılar tarafından avlanması ve avcılar tarafından kendisinin de vurulması sayılarının gün geçtikçe azalmasının ana nedenleri... nesli tehlike altına giren türlerden biri...

Fotoğraf: M.Nichols/National Geographic

"Kar leoparı"nın aynı zamanda Rusya Dağcılık Federasyonu'nun 7000 (yedibin) m üzerindeki 5 dağına tırmanan dağcılara verdiği bir ünvan olduğunu duyduğumda şaşırmadım...


4 Ocak 2012 Çarşamba

Uzun yollara dayanıklı dostluklar...

 "Volkan ve Tuncay Hoca'ya"...


Uzun yolları da göze alabilen bir dostluk

ya biz, binde bir karşımıza çıkan dostluk,
arkadaşlık, sevgililik fırsatlarını ne yapıyoruz?
akşamüstünün bir saatinde,
yorgun gövdemizi yaslayıp mırıl mırıl konuşabileceğimiz,
omzumuza dolanan bir kolun,
başımızı yaslayabileceğimiz bir omzun,
belimizi kavrayan bir elin,
uzun yollara dayanıklı aşkların sahibi karşımıza çıktığında
tanıyabiliyor muyuz onu, değerini biliyor,
biricikliğini, benzersizliğini anlayabiliyor muyuz?
yoksa hayatı sonsuz, fırsatları sayısız sanıp
kendimizi hep ilerde
bir gün karşılaşacağımızı sandığımız bir başkasına
bir yenisine ertelerken
hayat yanımızdan geçip gidiyor mu?
karşımıza erken çıkmış insanları yolumuzun dışına sürerken bir gün
geri dönüp onu deliler gibi arayacağımızı hiç hesaba katıyor muyuz?
hayat her zaman cömert davranmaz bize,
tersine çoğu kez zalimdir.
her zaman aynı fırsatları sunmaz,
toyluk zamanlarını ödetir.
hoyratça kullandığımız arkadaşlıkların,
eskitmeden yıprattığımız dostlukların,
savurganca harcadığımız aşkların hazin hatırasıyla
yapayalnız kalırız bir gün
bir akşamüstü yanımızda kimse olmaz,
ya da olanlar olması gerekenler değildir.
yıldızların bizim için parladığını göremeyen gözlerimiz,
gün gelir hayatımızdan kayan yıldızların gömüldüğü maziye kilitlenir...
kedilerin özel bir anını yakalamak gibidir kendi hayatımızdaki
olağanüstü anıları ve olağanüstü kişileri yakalamak.
bazılarının gelecekte sandıkları 'bir gün' geçmişte kalmıştır oysa;
hani şu karşıdan karşıya geçerken trafik ışıklarında rastladığımız,
omzumuzun üzerinden şöyle bir baktığınız sonra da boş verip 'nasıl olsa ileride bir gün tekrar karşıma çıkar' dediğinizdir.
oysa tam da o gün bu zalim şehri terk etmiştir o;
boş yere bu sokaklarda aranırsınız... (M.Mungan)

Fotoğraf: K.Kannan/National Geographic
Fotoğraf: J.Mahanta/National Geographic

1 Ocak 2012 Pazar

Ne bildiğimizi bilmek


Bir kuruluşun yeri doldurulamayacak tek sermayesi, çalışanlarının sahip olduğu bilgi ve beceridir. Bu sermayenin üretkenliği ise çalışanların yetkinliklerini diğerleriyle etkin bir şekilde paylaşmalarına bağlıdır. (A. Carnegie)

Bilgi yönetiminin nihai hedefi nedir sorusuna akla gelen genel cevap “doğru olanı yapmak” olarak düşünülürmüş...Bilgi yönetiminin hedefi, doğru olanı yapmak değil, yapılması gerekeni “doğru yapmak” olarak tanımlanıyor...Bilgi yönetimi tek tek her durumda neyin doğru olduğunu bulmanın yollarını oluşturmuyor, “tüm iş süreçlerinde bilginin sağlıklı bir büyüme amacına yönelik olarak üretilmesi, aktarılması, yenilenmesi ve uygulanmasını” içeriyor...

“İnsan” bu noktada anahtar kavram...Teknolojik sistemlerde depolanan veriyi sürekli değerlendiren, bunlardan sonuçlar çıkaran, elde ettiği bilgiyi eyleme dönüştüren güç...En iyi uygulamalar insan tarafından analiz edilip değerlendirilmedikçe bir işe yaramıyor...

Bir yığın halinde depolanan veri, anlamlandırılıp paylaşıldığı sürece bilgiye dönüşebiliyor ve bu dönüşümü sağlayabilecek kaynak yine insan...Bu noktada kurumların içinde bilginin ve en iyi uygulamaların aktarımının kritik bir önemi var...Ne bildiğimizi bilmemek bize birçok stratejik konuda çok pahalıya malolabiliyor...(O’Dell ve ark.; Ne Bildiğimizi Bir Bilseydik).

Bilgi yönetimi, doğru bilginin doğru zamanda doğru insanlara ulaştırılması ve çalışanlara bilginin paylaşılması ve organizasyonel performansın iyileştirilmesi sürecinde enformasyonun harekete geçirilmesi konusunda yardımcı olunmasına yönelik bilinçli bir strateji...

Hiçbir kuruluş ve kişi yeni birşeyler öğrenmeden gelişemez...Günümüzde, daha iyi bir düşüncenin kullanılmadan geçirildiği her gün, yitirilen bir fırsat olarak tanımlanıyor...Daha fazla kaliteli bilgiyi, daha hızlı paylaşmak zorundayız...En sağlıklı ve iyi sonuçlara ulaşabilmek için...

Fotoğraf: M.Melfor/National Geographic