10 Ağustos 2012 Cuma

Çıralı


09 Ağustos 2012, Çıralı yol ayrımı, Antalya

Hızlı bir alan çalışması için dün sabah Antalya'dan Kaş yönüne giden minibüslere binip, Çıralı yol ayrımında indim...bilenler iyi bilir: Yol ayrımı ile Köy arasında 7 km uzanan virajlı yolu aşmak için aşağı inen minibüsün dolması beklenir...minibüsün en az 5 yolcu alıp kalkması bazen iki saati bulabilir...beklemek istemeyenler için iki seçenek var: ya yürüyüş, ya da otostop...ben yürüyüşü tercih eden azınlıktanım...

Yaklaşık 20 dk bekleyip iki turistin otostopla yoluna devam ettiğini görünce biranda yol boyu fotoğraf çekerek yürümeye karar verdim...çok önceleri yürüdüğüm bu yolu iyi bilirim...sıcak bir yaz günü bilmediğim uzun bir yolu yürüme macerasına güvenlik ve sağlık açılarından atılmam söz konusu olmazdı...ancak bu yolun hemen her virajı dahil rotasını çok iyi bilmem ve saatin 15.00'i bularak güneşin insanı kavurma hızının düşmüş olmasıyla birlikte, aklımı ve bir anlamda kalbimi çok yoran, üzüldüğüm bir konuyu düşünmeye ara verebilme ihtiyacıyla yürüyüşüm başlamış oldu...


Yakın bir zamanda stajyerimiz Meltem ile yaptığımız kısa bir konuşma geçti aklımdan o an...olumsuz hava koşullarına doğru giyinerek mukavemetimizi arttırabileceğimizden bahsediyordum...Meltem "Almanlar, kötü hava yoktur, kötü giyim vardır diyorlar böyle durumlar için" demişti...tecrübelerimle çok örtüşen bu tespit aklımda yer etti o gün... yürüyüşümü oldukça kolaylaştıran ayakkabılarım ve yeterince rahat pantalonumla hafif sırt çantama güvenerek devam ettim yürümeye...


Yol boyu yer yer sıcaktan erimeye başlamış asfaltın devam ettiği birkaç keskin viraj, yine yer yer Beydağları-Olimpos Sahil Milli Parkı'nın koca çınarlarıyla serin noktalara ulaşıyor...


Sol tarafta Tahtalı Dağı'ndan denizin göründüğü ilk nokta...


Gölgem önümde: birlikte yola devam ediyoruz...bu arada benden başka bu yolu kimler yürümeyi göze alırdı diye biran düşündüğümde aklıma ilk gelen üç isim sevgili Nilüfer, Mustafa D., ve Selin oluyor...


Yolun solundaki nar ağaçlarıyla burun buruna geldiğimde, önceki gün Mustafa'nın, İskenderun'daki narların sonbaharda olgunlaşacağı ve meyva bahçeleriyle ilgili anlattıkları geliveriyor...nar fotoğrafları Mustafa için...


"Hey gidi koca Çınar..."

Gökyüzünden iner gibi başımın üzerinden geçen incecik dallar...


Görür görmez "hey Nilüfer, bunu görmeliydin" dediğim görüntü...


Yazın gelişiyle, kışın oldukça ıssız olan bu yolu günübirlik otobana çeviren araçlar...


Yolu yarıladığımın göstergesi yaratıcı tesisler...


Yaklaşık bir saatlik yürüyüş sonunda önümden yürümeyi bırakıp, yanımda yürümeye başlayan gölgem...

Pansiyon bölgesinin başlangıcı...


Kaya tırmanışçılarının iyi bildiği yüksek kayalar...



Çok sevdiğim begonvillerin ortaya karışık türü...


Yol kenarında en yaratıcı bulduğum tesislerden biri...


Adana'da "dikenli incir" denilen ve bir tür kaktüsün sevdiğim meyvası...
 

Yaza kadar gürül gürül akan, yazla beraber keçilerin yürüyüş yoluna dönüşen Ulupınar Deresi...

Ve yol boyu Aşık Veysel'in aklıma takılan "Güzelliğin" şiiri dizeleri eşliğinde fotoğraf çekerek yaklaşık 1 saat 45 dk içinde tamamladığım yolun sonu: Köyün girişi...su şişemin içindeki suyun kaynamasına çeyrek kalmasına rağmen bu yürüyüş bana çok iyi geldi...ve gece 23.00 civarında Tuncay ile çalışmamızın ilk bölümünü tamamlayarak, sabah 06.00'da kumsaldaki gözlemde buluşmak üzere ayrıldık...




4 yorum:

  1. Nefis bir yürüyüş olmuş, her kareye bayıldım :)

    YanıtlaSil
  2. offf ne çok özlemişim yürürken kavrulmayı, ormanın sesini dinlemeyi, ayrıntılara daha yakından bakabilmeyi...bekle beni Akyatan, Kızılırmak,Hopa:)
    her zaman ki gibi teşekkür borcum oldu sana.teşekkür ederim ayşe.

    YanıtlaSil
  3. Beni de götürün el değmemiş ormanlara =((

    YanıtlaSil
  4. Çıralıyı özlediğimi farkettim Ayşe abla,çok içten bir gezi olmuş ne mutlu sana

    YanıtlaSil