5 Ağustos 2012 Pazar

Yazmak, Yaşamak


Yazmak anlamlı bir paylaşım...yazma alışkanlığına pek sahip olmayan bir toplumuz ne yazık ki...Oktay Akbal'ın "Yazmak, Yaşamak" yazısı içimden "yazmak" üzerine geçenleri kuvvetlice ifade ediyor...Babam, Oktay Akbal'ı okurdu, şimdi aklıma geldi... ben de kitaplarını beğenerek okudum..."Yazmak, Yaşamak"ı her okuyuşumda ilk defa okumuşum gibi beğenerek okuyorum bir kez daha...yazma alışkanlığının yakın gelecekte yaygınlaşması ümidiyle...

Yazmak, Yaşamak
Yazar: Oktay Akbal
Yazıyla okurlara seslenmenin güçlüğü... Derken düşündüm, sen, tam yirmi bir yıl Cumhuriyet’te binlerce yazı yazmadın mı? Daha önce Vatan’da, Barış’ta, yakın günlere kadar da Milliyet’te...

Ama, her masa başına oturuşumda, kalemi her ele alışımda bir korku belirir, bir kuşku!.. Nasıl yazılır bir yazı? Nerede başlanır, nerede bitirilir? Hem, benim yazacaklarımı, belirteceğim düşünceleri başkaları da benim kadar bilmez mi?

Bir arkadaşım vardı, konuşmayı severdi, her konuda düşünceler belirtirdi. Bense, ne zaman bir topluluk önüne çıksam ne diyeceğimi bilemezdim, susakalırdım. O arkadaş ise şöyle derdi sorulduğunda: “Ben konuşurken karşımdakilerin hiçbir şey bilmediklerini, her şeyi benden öğreneceklerini düşünürüm.” O zaman konuş konuşabildiğince, yaz yazabildiğince!..

Her zaman söylerim, yazarlık bir profesyonellik işi değildir. Yazı esnaflığı hiç değildir. Okurlara tepeden bakmak değildir. Dostça söyleşmektir. Düşünce, duygu ortaklığıdır. Kimse çıkıp da o binlerce köşe yazısında içtenlikten uzak bir tek satırımı gösteremez. Nerede yazarsam yazayım okurlarımı hep dost bilmişimdir. Birlikte düşünmeyi, birlikte duygulanmayı, bir şeyleri paylaşmayı istemişimdir. Masa başında kendini hiç de yaşlı duymaz bir yazar... Kaç yılı geride bıraksa da... Yazarlar, genç adamlardır. Şairler, edebiyatçılar, sanatçıların yaşı yoktur. Ölseler de!.. Yaşlanmak diye bir şey bilmez onlar!..

Bir avuntu diyeceksiniz belki. Ne var ki geçen yüzyıllardan kalan kültür mirası bunu kanıtlıyor. Sabahattin Ali, Sait Faik, Orhan Veli, Nâzım Hikmet gerçekten öldü mü? Oysa, yaşadıklarını sanan, koşan, konuşan, bağırıp çağıran niceleri var ki yaşayan ölüden farksızlar... Çocukluğumdan bu yana edebiyattır yaşamın anlamı benim için... “Yaşasın Edebiyat” dememiş miydi Sait Faik! Ne yapayım, benim gerçek yaşamım da edebiyat, şiir, öykü... Varlığımıza anlam veren, güzellik katan değerler...

Kendimi anlatmaya mı başladım? Gereği var mıydı? Ne zaman koptum ki sevgili dostlarımdan? Uzakta da olsam, yakında da olsam hep onlarla beraberdim. Gazete, dergi sütunlarında, toplantılarda, yollarda, kahvelerde...

Kaynak: Oktay Akbal, “Konumuz Edebiyat”, Varlık Yayınevi, İstanbul, 1975, ss. 89-90-149.

3 yorum:

  1. Çok güzel bir yazı gerçekten. Resmide çok güzel olmuş :)

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  3. Franz Kafka nın dediği gibi ''yazmak, özgür olmaya çalışmaktır'' :)

    YanıtlaSil