30 Aralık 2012 Pazar

Vazodaki çiçeklerim nereden geliyor?


Rengarenk kesme çiçekleri seviyorum...türlerine göre uygun vazolar bulmayı da...arada çiçekçilerle sohbet ederken bazıları aklıma gelmeyecek dipnotlar ediniyorum...2000'li yılların başlarında çok sevdiğim nergislerin İzmir Karaburun'da da yetiştirildiğini öğrenmiştim ve ilk defa bir nergis tarlasını Karaburun'da gördüm...çok etkileyiciydi benim için... Geçtiğimiz yıllarda Antalya, Bursa ve Yalova'dan da İstanbul'a kesme çiçeklerin geldiğini öğrendim...



Kesme çiçek yetiştiriciliği, diğer birçok sektöre göre dünyada büyüyen yeni sektörler arasında gösteriliyor...Akdeniz Üniversitesi'nin bir çalışmasında, dünya kesme çiçek üretimi ve ihracatında Hollanda ve Kolombiya'nın en önemli ülkeler olup, dünya pazarının yarısından fazlasına sahip olduklarından bahsediliyor...Türkiye'de ise üretimde ilk sırayı Antalya alıyor...        


Türkiye'nin kesme çiçek ihraç ettiği ana ülke de İngiltere... İngiltere'yi diğer Avrupa ülkeleri izliyor...Türkiye'de yaklaşık 5 bin ailenin kesme çiçek üretimiyle uğraştığı bir başka haberde yer alıyor...

27 Aralık 2012 Perşembe

Taze patates ve arap sabunu


Semt pazarlarının kokusunu çok severim...marketlerdeki sebze reyonlarının aksine hep hoş bir sebze kokusu olur...pazarcıların üzerlerine su serpmek gibi klasik pazarlama yöntemleriyle renkleri de genellikle parlak ve çekicidir...bugün semt pazarının içinden geçtim...bir tezgahtaki minicik taze patateslere gözüm takıldı...epeydir böylesine küçük ve taze patatesle karşılaşmamıştım...hemen yanındaki brüksel lahanalarıyla karışık aldım biraz...en yakın zamanda semt pazarınızdan etrafınıza bakarak geçmeyi deneyin...kokusunu unuttuğunuz sebze ve meyveler size göz kırpacak bulundukları tezgahlardan...


Trabzon hurması mevsimi de geldi...


Duvarımızdaki birkaç lekeyi, duvara zarar vermeden temizlemenin yolu arap sabunuymuş...markette deterjan raflarının en altında, köşede bir yerlerde birkaç paket bulunuyor...sanırım artık pek popüler olmasa da hala bazı noktalarda kendisinin önüne geçilemeyen temizlik ürünlerinden biri...günlük koşturma içinde öncelikle akla gelmez değil mi?...arap sabununun da yeri ayrıymış işte...zamanın eskitemediklerinden biri... 

14 Aralık 2012 Cuma

Kış gelmiş...


Bu sene kışın geldiğini iki gün önceye kadar farketmemişim...közlenmiş kestane kokusundan hatırlamalıydım oysa...


hafta başında nergis kokusunu Komşufırın'ın hemen kıyısında çiçek satan hanımın çiçekleri arasında buram buram duyduğumda biran silkindim... koca bir demet nergisi hiç düşünmeden alıverdim...bu hayal ötesi kokuyu duyunca mutluluk hissediyorum...

sonra Irmak'la baktık yılbaşı yaklaşıyor...yılbaşı kartlarımızı yazmaya başladık...ofiste de Nilüfer ve Nilay'la yazıyoruz kartlarımızı...sevdiğimiz, değer verdiğimiz, gülümsemesini istediğimiz dostlarımıza, arkadaşlarımıza, meslektaşlarımıza minik notlarımız var...hatırlanmak kadar hatırlayabildiğimizi ifade etmek içimizi ısıtır...


kışın geldiğini farkedemedim...ansızın kapımı çaldı...biraz hazırlıksız yakalandım... nergis kokusunu kaçırmadım neyse ki...ve kalbimizden geçen rengarenk yeni yıl dileklerimizi...

13 Aralık 2012 Perşembe

Akdenizli olmak


Dünyanın en büyük iç denizi...

İngilizce adı Mediterranean Sea. Bu da Latincedeki Mediterraneustan (Medi: Orta + terra: Toprak, yer) gelmekte. Yunancada Mesogeios. Arapçadaki karşılığı البحر الأبيض المتوسط (El Bahre-l Ebyedu'l-Mutavassit) “'ortada yer alan beyaz deniz'” anlamında. Farsça'da Akdeniz için kullanılan Bahr-i Sefid ismi Osmanlı dönemi haritalarında da gözükmekte. Romalılar da Mare Nostrum derler ki bu da Bizim Deniz anlamına geliyordu.
“Akdeniz” isminin kaynağıyla ilgili inanılan iddialardan bir diğeri de eski Türklerde “mavi” rengin doğunun, “ak” rengin batının, “kırmızı” rengin güneyin ve “kara” rengin kuzeyin sembolü olarak kullanılmış olmasıdır. Bu iddiaya göre Akdeniz adlandırmasını ortaya koyan dil bilincinde Ege ve Akdeniz'i tek bir deniz olarak gören yaklaşım vardır. (Kaynak: wikipedia.org)

Akdeniz (NASA uydu görüntüsü)

Bugün kıyısında 24 farklı ülkenin kültürünü barındıran özel bir deniz Akdeniz...birçok hikaye anlatılabilir, çok şey söylenebilir hakkında...

25-29 Kasım 2012'de 22 Akdeniz ülkesinden yaklaşık 350 kişi, Akdeniz'in korunmasına yönelik yeni adımlar atmak üzere Antalya'da bir araya geldi...yaklaşık 2,5 milyon kilometrekare alanıyla milyonlarca insanın ilgi odağı olan iç deniz için her Akdenizlinin dikkat etmesi gereken konuları, hedefleri ortak bir noktada buluşturabilmek için...

22 farklı ülkenin mutfak kültüründen esintiler yaşanan açılış akşamı, katılımcıların keyifli ve içten katkılarıyla oldukça renkli geçti...masadan masaya farklı lezzetleri tatmak üzere yapılan ziyaretler, keyifli sohbetlere dönüştü ve Forum'un sıcak bir atmosferle başlamasını sağladı...tattığımız her yeni tatla Akdenizli olmanın keyfini ve sıcaklığını birkez daha hissettik...

Masalar özenle hazırlandı...


Sunulan herbir lezzet hakkında sohbetler başladı...


Masalar, eklenen herbir yeni tat ile renklenmeye devam etti...


Çeşit çeşit hurmalar, peynirler, tatlılar, ezmeler, rengarenk zarif şişeler...

 

Akdeniz mutfak kültürü, ruhu ve sıcaklığını paylaşmak, bu kadar geniş bir topluluğun bu kadar keyifli bir akşam geçirmesine anlamlı bir vesileydi...

10 Aralık 2012 Pazartesi

Hayalperestler


Kitap raflarına bakarken yeni bir kitap alıp okuma ihtiyacı hissettim... baktığım ilk raflarda güzel güncel kitaplar vardı...içimden bir ses biraz daha ilerlememi söyleyiverdi...bir rafta diğerleri gibi parıldamayan ancak elimi uzattığım küçük, gösterişsiz ve pek kalın olmayan kitabı birkaç dakika içinde alıverdim...Patti Smith'in Hayalperestler'i...

...Bir öğleden sonra kasabaya yollanmıştım. Biraz tedirgindim; balık yemi satan adama çayırdaki insanları soracaktım. Çocuklar korkardı o adamdan. Ama ben onun sonsuza kadar yaşayacak kutsal biri olduğunu düşünürdüm; özellikle de ışık üzerine belli açılardan vurduğunda... Kasabanın en yaşlı adamıydı, kasabanın en eski evinde otururdu; bakımsız bir ön bahçenin ardında duran siyah boyalı, döküntü bir kulübe. Yamuk çatısının üzerinde BALIK YEMİ yazardı. Saçı sakalı ağırmış bu yaşlı adamcağız, üzerinde tulumuyla, havanın durumuna bakmaksızın, hep evinin önünde oturur, dünyayı ve rahmetli karısının mezarını gözetirdi.

Yanına gelip durdum. Bana sorarsanız, ona hiçbir şey sormadım. Çünkü aklım bir o yana, bir bu yana savruluyor, dilimle işbirliği yapmıyordu. Ama belki de bir-iki sözcük kaçmıştır ağzımdan. Çünkü yanıt verdi; gözlerini açmadan piposunun çanağını çevirdi, sonra dudaklarını oynatmadan konuştu:

Hayalperestlerdir onlar...

Daha fazla soru sorup kurcalamadım. Belli ki mesele fazla hassas, fazla önemliydi. Tek yapabildiğim kaçmak oldu; allahaısmarladık demeyi bile zar zor hatırlayarak, adeta uçarak uzaklaştım. Koşarken ona el sallamak üzere arkama baktım. Gözleri açıktı, benimkileri yakaladı; gözlerinde gördüğümü ifade edebilecek tek bir sözcük var, o da görkem...


Fotoğraf: Jim Richardson, (National Geographic)

7 Aralık 2012 Cuma

Polar Express


Aralık ayı geldiğinde "Polar Express" ruhu yayılıyor zihnime...yeniden izlemek, hayal gücünün sınırlarını yeniden keşfetmek gibi...yolculardan biri olmak, muhteşem bir noktaya yol almak...