İncecik saplarının üzerinde eğik boyunlu, asil görünümlü çiçeklere adını veren mitolojik kahramanın öyküsü özetle şu şekilde anlatılmış:
Narsis, ırmak ilahı Kephissos ile arındırıcı suların bekçi perisi Liriope’nin oğlu olarak doğar. Bir kahin, ebeveynine Narsis’in dünyada, kendi yüzünü görmediği sürece yaşayacağını bildirir. Narsis bir gün bir su birikintisine dökülen bir kaynağın yanına gelir ve su birikintisine doğru eğilerek oradaki sudan içmeye başlar. Doğal olarak, bu sırada, birikintide yansıyan yüzünü görür. Kendi yüzünü görünce önce şaşkınlığa düşer, sonra kendini hayranlıkla seyre dalar ve kendisine âşık olur. Bu seyirden kendisini bir türlü alamayan Narsis gitgide hissizleşir, dünya yaşamına gözlerini yumar ve bulunduğu yere kök salarak açılmış bir çiçeğe dönüşür. Bu çiçek, güneş gibi, sarı göbekli, beyaz yapraklı, çevresine güzel kokular yayan bir çiçektir. Ölümünden sonra Styx nehrinin sularına katılır (wikipedia.org).
Sen bunları yazınca aklıma şu parça geldi
YanıtlaSilçiğdem der ki ben alayım
yiğit başına belayım
hepisinden ben alayım
benden ala çiçek var mı
...
lale der ki be hey tanrı
benim boynum neden eğri
yardan ayrı düştüm gayrı
benden ala çiçek var mı
...
Veysel